DELİ’ACI (Deli
Hacı)
MUSTAFA AKÇA (DELİ HACI) (1339 – 13.03.1973
(Mehmet Aslan’ı Hacı Dayı hakkında yazdıklarından ve
ardından eski paraları köy müzesi için göndermesinden dolayı kutluyorum.
Böylece müzemizin ikinci belgesi de Mehmet Aslan’dan gelmiş oldu.)
Mehmet Aslan’ın Hacı Dayı hakkında yazdıklarını okuyunca biraz hüzünlendim. Hacı Dayı benim çobanlık arkadaşımdı. Birkaç sene beraber davar güttük. Yaylada Musabaylıcası’na çıkardık. Köyde her sene aynı yerlerdeydik. Aşşaköy ketirlerinde çok çarık eskimiz vardır. Döllük bir sene Aşşaköy’de bir sene de Guz’da olurdu. Aşşaköy, Guz, Payamseki arasında su kaynağı yoktu. Hacı Dayı bu üçgenin ortasına yani Burunucu’nun dibine bir sarnıç yaptırmayı düşünmüştü. Köyün ileri gelenlerinden yardım istemişti.
“Parası benden, gelin bene
yardım edin.” Demişti.
Herkes de elinden gelen
yardımı geri koymamıştı. Ben sarnıcın yapıldığını hatırlıyorum ama bazı
ayrıntıları babam şöyle anlatmıştı:
“Zobu getmiş uzak bir yerden bir
usta bulmuş. Usta sormuş:
“Bana 50 torba çimento ilazım.”
“Hazır hazır.”
“İki kamyon kum ilazım.”
“Hazır hazır.”
“Beş tane güçlü kuvvetli
amele ilazım.”
“O goley, o goley…”
“Şu gadar gazan ilazım.”
“O goley, o goley…”
“Bu gadar su ilazım.”
“O goley, o goley…”
“Şu gadar para ilazım.”
“Para hazır.”
Neyise ustayla pazarlık
etmişler. Anlaşmışlar. Gün belli etmişler, o gün gelince usta gelmiş. Bakmış
ortada bir şeycikler yok… Öfkelenmiş.
“Ulan Amadalı bu ne demek
oluyor? Hani her şey hazırdı?”
Amadalı akıllı adam, pişkin
adam:
“Öyle demesem sen gelecek
miydin?”
“Ben dönüp gedecem.”
“Biyerciklere gedemezsin.
Otur oturduğun yerde. Oturduğun yerde su mu çıkdı? Ben iki günde her şeyi
hazırlarım.”
“İki günde hazırlamazsan
gederim.”
“Tamam.”
“Usta geri döneceğimiş.”
Sözünü duyan köylüler hemen işe başladılar. Kimisi gazmayı küreği aldı guyunun
çukurunu gazdı. Kimi kamyon bulup çimentoya getti. Kimi ırmakda kum eleyip
çuvalları merkebe, deveye yükleyip Burunucu’nun dibine çekti. Kamyonla Akyol’a
gelen çimentolar gene develerle merkeplerle taşındı. En yakın nerde su varısa,
güyümlerile daşındı, gazannar dolduruldu. İnşaat başladı ara vermeden
bitirildi. Bireyi de bir guyu oldu.”
Hacı Dayı hayır yaptırmayı
severdi. İsteyene borç para da verirdi. Ama kendi ihtiyaçları söz konusu olunca
çok tutumluydu. Bir konuşması bu günki gibi aklımda. Yaylada davarla dağa
yatıya giden çobanların ekmeğinin içine katık olarak yarım el kadar suyunu
çekmiş çoban peyniri koyarlar. Çobanlar acıkınca bu peyniri ekmeğin içine
koyar, dürüm yapıp yer. Hacı Dayı bu peynirin hepsini yemezdi. Bazen yarısını
geri getirirdi. Sebebini de şöyle açıklardı:
“Dayısı bu lokmanın içinde
nohut gadar peynir olsa da boğazdan geçer, payam gadar peynir olsa da boğazdan
geçer.”
Kendisi bir eline kuru kuruya
dürüm yapılmış ekmeği alır, bir eline de çoban peynirini alır, her lokmada
nohut kadar da peynirden ısırarak karnını doyururdu. Böylece peynirin yarısı
artardı.
Çoban peynirinin yarısını
artırarak çok para biriktirdi. Kendisi için para harcamadı. En lüks harcaması
evine gelen konuklarına “gayfe” ikram edebilmek için evinde, çadırında kahve
bulundurmaktı. Bu konuda biraz övünmeyi de severdi. Yabancı bir konuk gelince:
“Hadi eve gidelim. Bir gayfe
içeriz. N’arasın bu köyde benden başgasının evinde gayfe filan…” deyiverirdi.
Hani dediği pek yanlış da değildi. Onu tanıyanlar onun böyle konuşmasından
alınmazlardı; hoş görürlerdi.
Paralarını isteyenlere borç
vermeyi de bilirdi. Ama paralarını harcamak için en büyük sevdası Soğuksu Deresi
suyunun getirilmesiydi. Bunu başarabilmek için köyün içinde kıvır kıvır
kıvrandığını bilirim. Ev ev dolaşır köyün ileri gelenlerinden yardım isterdi.
Ahmet Ali Emmi’ye varırdı daha eve çıkmadan, evin önünden seslenirdi:
“Amadalı, beri bak hele!”
“Ne var Haca’a?”
“Arkadaş bene yardım edin. Ne
ilazımısa yapalım, Şu suyu getirelim. Para benden…”
İbrahim Emmi’ye gelirdi:
“Daylak, beri bak hele!”
“Buyur Aga!”
“ Arkadaş bene yardım edin şu
suyu getirelim. Masraf benden. Gerekirse davarımın son dırnağına gadar
satacam.”
Babamın yanına gelirdi. Eve
çıkmadan aşağıdan seslenirdi:
“Delibaaaş, pencereye avrıl
hele!”
“Buyur Hac’aga!”
“Buyuranın çok olsun.
Süleymen bene yardım et, şu suyu getirelim. Delibaş Alı’sıyla get görüş,
hökümet işlerini hallediversin. Para yönünden heç gorkma. Gerekirse sırtımdaki
şu kir habayı bile satıp verecem…”
Köylülerimiz de yardımcı
oldu; Hacı Dayı’nın bu isteği yerine geldi. En çok yapmak istediği şeyi yaptı.
Gözleri arkada kalmadı.
Atalarımız için bir söz vardı:
“Türkler at sırtında doğar,
at sırtında ölür.”
Şu işe bakın Hacı Dayı da
davarların ardında doğmuş galiba, davarların ardında davar güderken öldü.
Aşağıköy’den aşağıda Kuz’da dağdan davarlar gelip Hacı Dayı eve gelmekte
gecikince Şerife Yenge (eşi) aramaya çıkar, bir defne ağacının altında ölüsünü
bulur.
Herkes onu hayır dualarıyla
anıyor. Nur içinde yatsın.
Ali Varol - 9 Ocak 2010 - Manavgat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder