22 Aralık 2020 Salı

Gönüllerde Yaşayanlar: Biroslu Ali Efendi Hoca

 

BİROSLU AL’EFENDİ HOCA

 

Biros Akseki’nin bir köyüdür. Yeni adı Mahmutlar.  Ama hocamızı, Mahmutlarlı Ali Efendi Hoca derseniz kimse tanımaz. İlle de “Biroslu Al’efendi Hoca” diyeceksiniz. O zaman bizim köyün çoğu tanır. Anamı, babamı okutmuş. Beni, benim küçüklerimi de okuttu. Köydeki gençlerin ana babalarını hep Al’efendi Hoca okuttu.

Saygıyla anılacak bir kişiliği vardı. Sadece dini bilgileri vermekle yetinmezdi. El yüz yıkama, çevreyi temiz tutma, büyükleri sayma alışkanlıklarını onun gayretiyle edindik. Yabancılara yardım, ekmeğe saygı, gibi birçok konuda onun verdiği öğütlerin anlattığı hikâyelerin çok etkisi olmuştu. Kendine özgü yollarla küçükleri de büyükleri de etkilemesini bilirdi.

Hoca, köy odasında otururdu. Köy odasının bir bölümü de çocukların okutulmasına ayrılmıştı. Çocukları okuturken odanın bir köşesinde köyün yaşlılarından birini de misafir ederdi bazan.

Hiç unutmam bir gün dedem Topal Hasan da oradaydı. Dedem bir köşede, hoca bir köşede döşeklerin üzerine oturmuşlar, yastıklara yaslanmışlardı. Aradaki davlumbaz ocakta meşe odunları çıtır çıtır yanıyordu. Hoca dedeme seslendi:

“Hasan Ağa!”

Dedem yüksek sesle karşılık verdi:

“Heeey!”

Hoca:

“Ha ayı ha!”

Hoca sonra bize döndü:

“Ali!”

Ali cevap verdi:

“Buyur efendim!”

Hoca tatlı bir sesle:

“Aferin Ali. İşte böyle olacak. Gördünüz mü bir nasıl cevap verilirmiş büyüklere.”

Sonra dönüp tekrar dedeme seslendi:

“Hasan Ağa!”

Dedem kıs kıs güldüğünü belli etmeden cevap verdi. Cevap gene aynı:

“Heeey!”

“Vay ayı vay!”

Hoca tekrar çocuklara döndü:

“Kızım Fatma!”

“Buyur efendim!”

“Oğlum Hayri!”

“Buyur efendim.”

“Aferin, aferin, aferin…”

Hoca büyüklere karşılık verirken  “Buyur efendim!” deneceğini böylesi alıştırmalarla pekiştiriyordu. Hoca hem dinî bilgileri iyi öğretirdi, hem de iyi alışkanlıklar vermede üstüne yoktu.

Köyde okul açılmazdan önce senelerce kışları çocukları okutmuştu. Okul açıldıktan sonra da senelerce kış aylarında çocukları okuttu. Hocanın bütün masrafları köye aitti. Ayrıca giderken –anlaşmaya göre - hoca parası da toplanıp cebine konulurdu. Hocanın yemek işi sıraya konmuştu. Sıra işi “hoca değneği” ile düzenlenirdi. Hoca değneği kimde ise hocanın yemeğini o ev sahibi odaya götürürdü. Sırasını savan ev, hoca değneğini komşuya verirdi.

O gün sıra Veli Onbaşı’daydı. Çünkü değnek akşamdan onun evine gelmişti. Hanımı sabah taze bükme yaptı, Sadeyağla yağladı. Bir de çay demleyip tepsiye koydu. Kendisinin acil bir işi olduğundan küçük olmasına rağmen oğlu Mehmet’le hocaya yolladı. Veli Onbaşı’yla hanımı da işe gittiler.

Mehmet tepsiyle hocanın yanına doğru giderken önünden Gökmen Emmi geldi. Gökmen Emmi çok şakacı bir adamdı. Şakalaşacak uygun bir adam bulunca onunla şakayı uzatırlar, izleyenleri kahkahaya boğarlardı. Yani sohbeti tatlı bir adamdı. Mehmet’i görünce sordu:

“Nereye Mehmet?”

“Hocaya.”

“Bu ne tepsideki?”

“Çay, bükme.”

Gökmen Emminin şakacılık damarları kabardı. Mehmet’in yanlış bir iş yaptığını ima eder gibi kaşlarını çattı.

“Hocaya bükme, öyle mi?

“Evet.”

“Olmadı ama. Hoca bükme yemez ki. Bükme de yemez, çay da içmez.”

Mehmet Gökmen Emmi’ye şöyle bir baktı, şaka yapar gibi bir yanı yoktu. Gayet ciddiydi.

“Ne yer ya?”

“Demek sen bilmiyor musun? Beni görmesen hocaya karşı ayıp olacaktı yahu. Demek ki anan baban da bilmiyor…”

Mehmet şaşırmıştı.

“ Ne yer peki bu hoca?”

“Geçen gün hoca değneği bizdeydi. Bükme götürdük, yemedi. Dolaz pişirip götürdük, onu da yemedi. İlle de saman burma olacakmış.”  (Burma: Taze yeşil otların kıvrılarak paketlenip kurutulmuş hali. Dolaz: Sadeyağ, bal ve ekmekten yapılmış bir köy yemeği.)

Mehmet iyice şaşırmıştı. Ama kocaman adam şaka yapacak değil ya. Gökmen Emmi üsteledi.

“Hadi dön. Tepsiyi eve bırak, hocaya burma saman götür.”

Mehmet tepsi ile evlerine döndü. Gökmen Emmi’nin akrabasıydı Mehmet’in anası babası. Şimdi Mehmet eve dönünce bu şakasını onlar anlayacaklar güleceklerdi. Veli Onbaşı ile hanımına iyi bir şaka yapmış olmanın keyfiyle kıs kıs gülerek oradan ayrıldı.

 Ama işler Gökmen Emmi’nin düşündüğü gibi olmadı. Mehmet eve geldi. Anası babası işe gitmişlerdi. Evde de başka kimse yoktu. Tepsiyi bıraktı. Ahıra indi. Merkebin saman torbasını aldı. İçine biraz saman, biraz da burma koyup hocaya götürdü. Hocanın önüne usulcana saygıyla koydu. Biraz da meraklıydı.

“Buyur hocam” dedi.

Hoca torbayı açıp baktı, şaşırdı.

“Mehmet oğlum, bu ne?”

“Burma, saman.”

“Ne olacak bu?”

“Hocam siz burma, saman yermişsiniz.”

Hoca bozulmuştu. Bozuntuya vermedi. Sordu:

“Kim dedi?”

“Gökmen Emmi dedi.”

“Yaaa! Gökmen Emmi demek. Nasıl oldu anlat bakayım.”

Mehmet olanları bir bir anlattı. Hoca dinledi. Mehmet’e hiç bir şey demedi. Her sene bayramlarda küsleri barıştıran Al’efendi Hoca Gökmen Emmi’yle bir hayli zaman küs kaldı.

Bu yanlışlığa köylü de üzüldü, Gökmen Emmi de üzüldü. Köylüler hocaya bir yanlışlık olduğunu anlatıncaya kadar akla karayı seçtiler. Bu olaydan sonra Gökmen Emmi’nin şaka yapma biçimi de değişti, konuşmaları da değişti.

“Emmisi bak, bir musibet bin nasihatten eyidir. Bu şaka bana çok şey öğretti. Hastalığı aynı  bile olsa çocuğa da büyük adama da aynı ilaç verilir mi? Yaptığın şakaya bazı adam memnun olur, aynı şakaya başka biri alınır. Şakayı da adamına göre ayarlı yapacaksın.”

Ne diyelim, emmilerin anlattıklarından bize de ders almak düşüyor.

Biros’lu Al’efendi Hocanın köyümüz kültürüne büyük katkısı olmuştu. Onun hizmetlerini unutmamışız ki arada bir onun iyiliklerinden söz ediyoruz. Topluma hizmet eden her insanın iyilikleri unutulmaz. Allah rahmet eylesin.

 

Ali Varol - 14.03.2009 - Manavgat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder