Ahmetlerin "Yaşayan Tarih"ini kaybettik
11.01.2021 pazartesi günü Pantır Emmi (Mustafa Koç)
aramızdan ayrıldı. Emmiye Allahtan rahmet, hepimize baş sağlığı diliyorum.
Büyük küçük herkesin sevip saydığı, köyümüzün ileri
gelenlerinden Pantır Emmi'nin ölümü hepimizi çok üzdü. Çocuklarına, yakınlarına
sabırlar dilerim.
…
Emmi köyde çok sohbet ettiğim, anlaşabildiğim kişilerden
biriydi. Gönül kırmaktan kaçınır, gönül almasını iyi bilirdi. Hoş sohbetine
doyamadığım için son ayrılışımda:
“Konuşmamız daha bitmedi. Kaldığımız yerden devam edelim.”
demiştim. Olmadı. Nasip bu kadarmış. Onun tatlı sohbetine doyamayan bir ben değildim. Özgür Akbaş konuşmasını videoya almış.
Pantır Emmi'yi izleyelim. >
…
Emminin tatlı, değerli sohbetlerinden bazılarını yazıya
aktarmıştık. Onun köyüne, büyüklerine ne kadar önem veren değerli birisi
olduğunu bu anlattıklarından da anlayabiliriz. Emminin toprağı bol olsun.
Gönüllerimizde yaşıyor. Onun anlatımlarından bir örneği burada paylaşıyorum. Arkadaşımız Osman oğlu
Mustafa Koç yazmış.:
Yörüklerin yaşamı
Mustafa Koç
Antalyalı Yörüklerin yaşamını ömrünün büyük bölümünü
çobanlıkla geçirmiş Pantır Koç’la konuştuk. Pantır Koç’un kafa kâğıdında adı
her ne kadar “Mustafa” olarak geçse de onu herkes “Pantır” olarak tanır.
İsmini, benim de ait olduğum sülalenin bilinen en eski büyüğünden alan
Pantır, Toros Dağları’nda 60 yıldan
fazla davar güdüp, çarık eskitmiş biri. Sürüyü, büyütüp yetiştirdiği oğlu
Ali’ye emanet eden Pantır, birkaç yıl önce hac görevini de yerine getirip
göçebe yaşama veda etti.
Antalyalı yörüklerin yaşamının, arada küçük farklılıklara
rastlansa da hemen her bölgede aynı olduğunu söyleyebiliriz. Pantır Koç’la
Yörük yaşamına ait tüm ayrıntıları konuştuk. Atalarının yaşamını merak eden
genç nesillere olduğu kadar akademik çalışma yapan sosyolog ya da antropologlara
da malzeme teşkil edebilecek bu ilginç serüvene sizlerin de katacağı şeyler
olabilir...
Küçükten büyüğe
keçiler
Yeni doğmuş keçi yavrusuna “körpe” denir. Körpe büyümeye
başlayınca “oğlak” adını alır. Oğlağın daha büyüğüne “çebiç” denir. Çebicin erkeğine
“seyis”, dişisine “yazmış” denir.
Keçiler üç yaşına geldiğinde doğurur. Üç yaşına geldiğinde
doğurmayan keçiye “kısır yazmış” denir. Keçiye, yaşına göre “üçlü”, “dörtlü”,
“beşli” adları verilir. İki yaşına geldiğinde teke adayı olarak ayrılan erkek
çebice “öveç” ya da “öveç teke” denir. Annesi “cins” olan, kuvvetli olan,
sürünün önünde giden çebiçler, teke olarak seçilir. Dört yaşından itibaren
tekeye “kart teke” denir. Erkek çebiçler bir yaşına geldiğinde iğdiş edilir.
Bir süre tekelik yapmış olan sonradan iğdiş edilen tekelere “azman” denir.
İğdiş edilmiş erkek keçilere “erkeç” denir. Erkeçler de keçiler gibi “üçlü”,
“dörtlü”, “beşli” olarak adlandırılır. Erkeçler, çok kuvvetli olmalarına rağmen
uysaldırlar. Tekeler, çıtak ve dövüşken olur.
Bir kez daha keçiler
Geride kalan erkek çebice “oya” denir, “oya”lar iğdiş
edilir. Çekilmediği sürece “oya” davar dağda yayılıp kalır; sürüyü unutur.
Geride kalan dişi çebice “oya keçi” denir. “Oya keçi”ler, tembelliğiyle
ünlüdür.
Boynuzsuz keçi ister erkek ister dişi olsun “gabış” diye
adlandırılır. Boynuzlarından biri kırılmış, kırılan boynuzun dibi az uzamışsa,
bu keçilere “tekboynuz” ya da “tabancalı” lakabı takılır. Boynundan küpe ya da
“ingil” sarkan keçilere “küpeli” denir.
Keçiler renklerine göre “kara keçi”, “ger keçi”, “ak keçi”,
“boz keçi”, “gök keçi”, “gök-ger” benzeri; alnındaki ya da burnundaki renklere
göre “kara-sakar”, “ger-sakar”, “burnu çiçekli” gibi adlar alırlar. Alnı ve
burnu beyaz, kulakları dik keçilere “sakar tiş” denir. Doğuştan küçük kulaklı
keçilere rengine göre “kara çomu”, “mor çomu”, “ger çomu”, “gök çomu”, “kır
çomu” gibi adlar verilir.
Hamile keçiler “kuzlayıcı”dır. Keçi ikiz doğurursa “çift
kuzladı”, üç doğurursa “üç kuzladı” denir. Üç kuzlayan keçinin yavrularından
ikisi genelde ölür.
On civarında doğum yapan keçilerin ömrü 15 yıl kadardır.
Etin iyisi
Yörükler açısından etin iyisi, etin yağlı olanıdır. Etli
keçinin seçimi önemlidir: Keçinin kuyruğu kalın, boynunda yağ bezi varsa; beli
kalınsa ve kemikleri de çıkmamışsa eti “iyi” demektir. Zayıf keçinin beli açık
olur, el ile sıvazlandığında eğe kemikleri ele gelirse keçi zayıf, yağsızdır.
Erkek ya da dişi keçinin eti üç yaşına kadar yumuşaktır.
Üç yaşını geçen keçilerin eti değişir. Erkek keçinin eti bu
yaştan sonra lezzetli ne var ki sert olur. En sert et, “koca keçi” etidir.
Keçiyi keser kesmez, hemen yüzmek gerekir. Yüzme gecikirse
et ımzıkır (ekşir, bozulur). Kızgın tekenin eti kokar, yenmez. Hamile keçinin
etinin de yenilmesi uygun görülmez. Et, güneşe değil, gölgeye asılır.
Pişirilecek et, suda yıkanmaz. Suda yıkanan etin tadı gider. Et gölgede asılı
durduktan bir süre sonra suyunu çeker. Suyunu çekmiş et idealdir.
Yörüklerin tercih ettiği etlerden birincisi koyun-keçi
yüreğidir. Eğe kemiklerinin dibinde bulunan etler; bel eti en lezzetli
olanıdır. Arka but eti ön but etinden lezzetlidir. Ön but eti arka but etinden
daha yumuşaktır.
Teke ya da koç
katımı
Ağustos ayından 10 Eylül’e kadar tekeler keçilerden ayrı
tutulur. Güzün, yaylada, 10-20 Eylül tarihleri arasından itibaren üç ay,
keçilerde “teke katımı”, koyunlarda “koç katımı” dönemidir. Tekeler ve keçiler
arasındaki çiftleşmeye tekeler açısından “yüğürmek” keçiler açısından
“yüğrülmek” ya da “kovulmak” denir. Bu dönem aynı zamanda tekeler arasında kıyasıya
kavgaların yapıldığı dönemdir. Kavgayı kazanmak yüğürme hakkı kazanmak anlamına
gelir. Kart teke sürünün hâkimidir. Üç ay boyunca kavga devam eder. İki tekenin
bir olup kart tekeyi dövdüğü durumlarda bunun engellenmesi gelenek gereğidir.
Yayladan Ekim ayında dönülür. Sürü, yayla ve sehil arasında
kalan dağlarda 40-50 gün tutulur. Bu süre içinde çoban ev ya da döllük yüzü
görmez. 40-50 gün sonra döllüklere gelinir. Kışın çobanın, ailesinin ve sürünün
konakladığı yere “döllük”, “yurt yeri” ya da “kışlak” denir. Döllüklerde,
sürüler taştan yapılmış ağıllara katılır; kış aylarında sürünün yağmurdan
etkilenmemesi için ağılların üzeri örtülür. Bu örtüye “tavla” denir. Üstü
örtülü ağıla “yatak” denir. Çoban damda kalır. Aile fertleri köydeki eve gider
gelir. Bazıları ise çobanla birlikte döllükte yaşar.
Doğum ve eneme
Keçiler, Ocak ayından Mayıs’ın ortalarına kadar doğurur.
Hamsin ayı (Ocak-Şubat-Mart ayları) keçilerin en çok yavruladığı zamandır.
Oğlak ya da kuzular, doğduktan bir süre sonra enenir. Tek kulak enenmişse oğlak
ya da kuzu “tek enli”, iki kulak enenmişse “çift enli” olarak tabir edilir.
‘Yazla’dan yaylaya
“Mart dokuzu” çıktıktan sonra “yazla”ya çıkılır; sürünün
yatağı yenilenir. Yazlada bir buçuk ay kadar kalınıp, yaylaya göçülür. Yayla
mevsimi Ekim ayına kadar devam eder.
Yaylaya, çoban yeterli ise, sürü ve oğlak sürüsü ayrı gider.
Çoban tek ise ya da yetersizse birlikte gider.
Emişme:
Emişme doğumdan Ağustos ayının birine kadar devam eder.
Ağustos’un birinci günü emişme biter.
Oğlak nasıl güdülür?
Oğlak, gece ağılda yatar, Şafakla birlikte yayılması için
otlak yerlere götürülüp güdülür. Öğleyin saat 12.00 – 13.00 arası emişmesi için
obaya getirilir. Keçiler sağıldıktan sonra oğlakların anneleriyle buluşmasına
izin verilir.
Keçilerin sevdiği
bitkiler
Keçiler pırnal, meşe, çitlembik gibi ağaçların yaprağını çok
sever. Yaprağı tuzlu olduğu için keçilerin damak tadına en çok çitlembik hitap
eder. Sarı çubuk yaprağı, meşe palamudu, (yaylada) çivirdik (domuz soğanı),
tekesakalı, keçilerin damak tadına hitap eden diğer bitkilerdir. Keçi
“kömürgen” denilen otu yerse yoğurdu bu ot gibi kokar.
Doğadan insana
yiyecek içecekler
Yaylada odun, geven, tezek, gübre, şalba, vb.yakılır.
“Norgus” (nergis / kardelen), “yağlık”, “çiriş”, “salep” yaylanın; “kuzu
kulağı” sehilin ticari amaçla kazılıp satılan bitkileridir. Topuklu ve boğmaklı
yayla çayları içecek olarak; ebegümeci, ısırgan, yaban turpu pişirilmek için;
labada salata malzemesi olarak yörüklerin aşina olduğu bitkilerdir.
Peynir nasıl yapılır?
Sağılan süt, süzekte (bezli ve telli süzekte) süzülür. Oğlak
mayası, “satı mayası” ile karıştırılıp yeterli miktarda çiğ süte atılır. Oğlak
mayasına “kursak” denir. Kursak, oğlak kursağından yapılan mayadır. Peynir
olması için süt-maya karışımının üstü sıkıca örtülüp, tutması için bekletilmesi
gerekir. Peynir tuttuktan sonra karıştırılıp keseye atılır; suyu süzülür. Akan
su ateşte kaynatılır. Lor, kaynayan bu suyun üzerine çıkar. Kesedeki peynir,
taze peynirdir. Salamura olarak yenilebilir ya da deriye katılıp, tulum peyniri
elde edilir. Deri tulumu bir nevi buzhane olan obruklara bırakılır.
15-20-30-70-80 metre derinlikte obruklar vardır. Dipsiz adı verilen çok derin
obruklar da vardır. Deri tulumu, Ekim ayında obruklardan çıkarılıp satılır.
Taze peynir kalıp olarak kesilir, tuzlanır, yufka arasına
konur. Bu peynire “çoban peyniri” denir. Süt sırası kimde olursa olsun, çoban
peynirini ayırmak zorundadır.
Lorun tulum peyniri ile karıştırılmış haline “katık” denir.
Şekerle tatlandırılmış lor, son derece lezzetli bir yiyecektir.
Yoğurt, tereyağı,
çökelek, lor…
Ağustos’tan itibaren süt koyulaşır, bu sütten peynir olmaz.
Kazanda süt pişirilir, az miktarda yoğurt ezip içine dökülür; çoma (bir tür
kepçe) ile karıştırarak üstü örtülen bu karışımdan yoğurt yapılır. Sütün üstü
ikindi vakti örtülür, ertesi gün kuşluk (güneşin yükseldiği sabah) vakti örtü
açılır. Süt bu süre içinde “uyur” ve yoğurda dönüşür. Tuluğa dökülen yoğurt bir
hafta bekletilir. Bu süre içinde tuluk yoğurdun suyunu süzer. Bir hafta
süresince üretilen yoğurt tuluğa dökülmeye devam edilir. Birkaç tuluk yoğurdun
birikmesinden sonra, yoğurdu yayma vakti gelmiştir. Yayma tuluğu ayrıdır. Üç
ağaç çatılarak “çatma” (“üç ayaklı”) kurulur. Çatmaya bağlanan yayma tuluğuna
yoğurt dökülür. Yoğurda hafif su eklenir. Yayma tuluğundaki koyu ayran
“yayacak”la yayılmaya başlanır. Yardımlaşarak yayma işi devam ettirilir.
Yayılan ayranın yüzeyine tereyağı çıkmaya başlar. Yüzeyde biriken yağ ayrılır.
Bir tuluk ayrandan iki kilo tereyağı elde edilir.
Kalan ayran atılmaz. Sacayağı ya da çatılmış taşlar üzerine
konur, odun ateşiyle kaynatılır. Kaynatılan ayranın yüzeyinde bu kez keş
(çökelek) birikir. Büyük bir ayran tuluğundan 15 kilo civarında keş çıkar.
Deli çökelek, uslu
çökelek
İki tür çökelek vardır: “Deli çökelek”, “uslu çökelek”. Deli
çökeleğin kabarık ayranı tez taşar; üretilen çökelek de kabarıktır. Uslu
çökelek tulukta uslu durur, keseye konulup asılır, suyu süzülür; indirilen
çökeleğin üzerine taş konarak suyu iyice süzülür. Bu işlemden sonra keş, deriye
basılıp obruğa konulur. Keş lorla karıştırıldığında lezzetli bir karışım ortaya
çıkar. Bu karışımın adı da “katık”tır. Katıktan yapılan dişli çörek çok
lezzetlidir. Dişli çörek lorla da yapılabilir. Lorla yapılan dişli çöreğin daha
da lezzetli olduğu söylenebilir. Lorla yapılan çöreğe soğan kıyılmaz, soğan
çökelekle yapılan çöreğe kıyılır.
Bükme, bittik,
bazlama
Taze uslu çökelekten çok iyi bükme yapılır. Bükme sabah
kahvaltıları için bulunmaz bir yiyecektir. Bükme yapmak için yufka açılır.
Yufkanın üstünde açıldığı dört bacaklı sehpaya senit, hamuru yufka haline
getiren yuvarlak ve düzgün değneğe oklava denir. Yufkanın çok küçük açılmış
haline “bittik”, kalın ve geniş yufkaya “bazlama” denir. Bükme yapmak için uslu
çökelek içine soğan ve istenirse maydanoz kıyılır. Bu karışım büyükçe
bittiklerin içine konur; ikiye katlanıp uçları bastırarak yapıştırılır. Odun
ateşinde ve saç üzerinde döndürülerek pişirilen bükmeye tereyağı sürülür. Yörük
çocukları yağlı bittiği de severler.
(Büyükler, yaramazlık yapan çocuklara avuçlarını açıp şamar
işareti yaparak “yağlı bittiği yersin” (şamarı yersin) diye onları şakacıktan
uyarırlar.)
Koyunlar ve kuzular
Koyun erken kuz(u)lar. Zemheride (kışın en ağır olduğu
zamanda) doğurur. Boynuzlu koyun da vardır. Küçük boynuzlu koyuna “böcü
boynuzlu” denir. Ak ya da kara boynuzlu koyunlar da vardır. Keçinin olduğu gibi
koyunun da farklı renkleri vardır: Ak koyun, kara koyun, mor koyun…
Çomak boynuzlu, küçük kulaklı, boynuzsuz, sakar çomak, kara
çomak, sarı çomak, ala çomak, vb. koyunlar
olabilir.
Temmuz’dan önce kuzu ayrılır. Bunun nedeni koyunun sütünün
bu tarihlerden itibaren az olmasıdır. Süt Temmuz’dan itibaren “yepinti” olur.
Yepinti koyu ve tatlıdır; bol su içirir. Yepintinin yoğurdu çok koyu olur.
Yepintiden, keçi sütünden çıkandan çok (onun bir buçuk katı kadar) tereyağı
çıkar. Koyun peyniri Antalyalı yörükler için soğuk bölge yiyeceğidir; sıcak
bölgelerde ağır olur. Koyundan da keçiden olduğu gibi, peynir, tereyağı, lor,
çökelek elde edilir.
Ağız sever misiniz?
Keçinin ilk kuzladığı andaki sütü, süt ve maya karışımı koyu
bir sıvıdır. Bu karışıma “taş ağız” denir. Taş ağız, peynir mayası görevi
görür.
Ağız’ın ikinci aşaması, sütten biraz daha koyudur; adına
“turna ağız” denir; turna ağız son derece lezzetli bir yiyecektir. Turna ağızın
paylaşımı, çocuklar arasında kavgaya neden olabilir. Hafif tuzlanmış ağızdan
yapılan süte de “yepinti” denir. Pişirilmiş yepintinin tadına doyum olmaz.
Kırkma dönemi
Keçiler senede bir (Temmuz ayında), koyunlar iki kez (Mayıs
ve Ağustos aylarında) kırkılır. Mayıs’ta kırkılan yüne “yaz yünü”, Ağustos’ta
kırkılan yüne “güz yünü” denir. Yaz yününden, külah yapılır, çuval ya da “ala
kilim” dokunur. Kilimler yün ipliğinden dokunur. Yün ipliğinden ayrıca kazak,
aba, pantolon, yün külot, heybe, çanta, ala çuval, çadır, tozluk, çorap, kolan
yapılır. Güz yününden keçe olur. Keçeden kepenek yapılır; kepenek su geçirmez.
Keçe aynı zamanda sergi olarak kullanılır.
Keçi kılı eğrilerek kazıl ipliği, iki kazıl ipliği
birleştirilip eğrilerek kazıl yapılır.
Kazıldan çul, çuval, çadır, ip, heybe yapılır. Kıl ve yün,
adına “kirman”, “kirmane”, “eğirtmeç”, “tenker” denilen eğirme aletleriyle
eğirilir.
Kuzu Temmuz’da kırkılır. Kuzu yününden çok iyi kazak örülür.
Poçu ve sarık da kuzu tüyünden yapılır.
Köpekler, ‘boz
canavar’, ‘kara canavar’…
Sürü en az iki köpekle güdülür. Köpek tek olursa yılgın
olur; sürüyü kurt kapar. Çift olursa sürüyü iyi sahiplenir. Köpekler yal, et ve
kemikle beslenir. Sahibi yoksa köpekler sürüye tanımadığı kimseleri sokmaz.
Köpek sahibine yakın durur. Kurda “boz canavar” denir. Kurt, çobanların ve
hayvanlarının kâbusudur. Ekin ya da meyve yiyen yaban domuzuna “kara canavar”
denir. Kurt, Antalya’nın bazı yaylalarında hâlâ varlığını sürdürmekte.
Yaylalarda ayı da görülür. Ayının bir bölümü koyun-keçi yer. Bazı ayılar
sürüyle beraber yayılır; yaralamadığınız sürece size saldırmaz. Yaralı ayı
tehlikelidir.
Bölüşüm
Herkes kendi keçisini-koyununu sağar. Sıra kimde ise sürü
içindeki diğer mal sahibinin ya da sahiplerinin sütü “ödünç” verilir. Süt aynı
hacimdeki helkelerle ölçülür. Helke doldurmayan süt, “saplı” denilen kaplarla
ölçülür.
Örü, örütmek…
Geceleyin sürüyü yayıltma işine “örü” denir. Keçiler, gece
karanlığında, kışın çıra ışığıyla fundalıklarda, yazın otun bol olduğu yerlerde
otlatılır. Örütülecek mal, gece saat 24 civarında otlamaya götürülür. Gecenin
03.00’ü civarında sürü geri getirilir. Bir yörük kızını anne babası, sürüye
baksın diye evlendirmemiş. Kız kocayınca öfkeye kapılıp, geceyarısı sürüyü
otlatıp gelmiş. O tarihten beri bütün sürüler yaz kış örületilirmiş. Düzenli
örüye götürülmüş (“örütülmüş”) mal,
“örütülmemiş” maldan daha sağlıklı, daha verimli (besili, eti sütü bol) olur.
Yaz aylarında, keçiler gece yayılır, gündüz yatar.
Tuzlama ve sulama
Koyuna ve keçiye haftada bir ya da iki kez tuz verilir. Tuz
verilen taşlara “tuz taşı” denir. (Tuz, şimdilerde teknede veriliyor.) Keçiye,
hamilelikten itibaren üç ay tuz verilmez. Koyun-keçi her gün sulanır. Kış
aylarında hiç değilse iki günde bir sulamak gerekir.
Eşme, ‘emişme’…
Güzün kar koyunu kovalar, Mart’tan sonra koyun karı kovalar.
Koyunlar kuyruğuna göre de adlandırılır: Çatal kuyruklu, çandır kuyruklu, sırım
kuyruklu, vb.
Koyun sağıldıktan sonra emişmeye hemen değil bir iki saat
sonra bırakılır. Keçiler sağıldıktan sonra oğlak ünlenerek çağırılır. Oğlaklar
ve kuzular emişmeye başladıktan sonra bir saat kadar eşmede anneleriyle
birlikte tutulur. Bu sürenin bitiminde oğlak ya da kuzu sürüden seçilerek
ayrılır. Ayrı sürüler olarak yayılmaya götürülürler.
Koyun ya da keçi sürüsünün dinlendiği yere “eşme” denir.
Eşme obanın yanı başında ya da çok yakınındadır. Eşmede, taş duvarla çevrilmiş
ağıl vardır. Koyun ya da keçi sağılmak için ağıla katılır. Sağılan mal ağılın
dışına bırakılır. Koyunlar, sağmak için ayağı tutulduğunda idrarını bırakır.
Süt, idrar bittikten sonra sağılır.
İngiliz külotu, kara
çarık, pese, katran…
Çoban kara pantolon, İngiliz külotu, tozluk, yün çorap ve
çarık (şimdilerde ayakkabı) giyer. Çarık önceleri sığır gönünden yapılırdı.
Çarığa pese sürülür, sağlamlaştırılır. Pese sürülmüş çarığa “kara çarık” denir.
Pese çamdan, çamın çıra kısmından yapılır. Çıra ucu yüzeyde görünecek şekilde
toprağa gömülür. Çıra, görünen ucundan tutuşturulup yakılır. Çıra yandıkça
siyah bir eriyik oluşur. Bu eriyik pesedir. Pesenin içinde su vardır; pese bu
suyu topraktan almıştır. Pese gönlere (deri – kösele) sürüldüğü gibi, karın
ağrısını geçirmek için göbeğe de sürülür. “Göbek düşmesi”ne iyi gelir. Pesenin
kardeşi katrandır. Katran aynı şekilde katran çırasından elde edilir. Koyuna ve
keçiye katran sürüldüğünde keneler ölür. Katran iyi bir kene ilacıdır. Katran
göbeği, öksürük ilacıdır da. Çam sorgucu da öksürüğe iyi gelir.
Çam sakızı,
kav-çakmak…
Çam gövdesindeki sorguç olmamış akıntıya “emzik” denir.
Emzikten sakız yapılır.
Çam sakızı oldukça lezzetlidir.
Meşe ağaçlarında kav olur. Çakmak taşları arasına kav konur,
taşlar “çakmak” denilen çelikten bir aletle çakıldığında çıkan kıvılcım kavı
yakar. Çobanlar ateşi bu şekilde yakarlar.
Yayla göçü, sehil
göçü…
“Yayla göçü” ve “sehil göçü” olmak üzere iki göç vardır. Göç
develer, eşekler ve atlarla yapılır. Göç esnasında hayvanlara yüklenen eşyalara
“pırtı” denir. Kulplu çuvallar büyük olur ve develere yüklenir. Kulpsuz
çuvallar eşeklere ve atlara yüklenir. Göç esnasında eşekler ya da atlar önden,
develer çoğu kez onlara bağlı olarak arkadan gider. Göç esnasında atın biri
boşta bırakılır. Yörük bu ata biner, önden gider. Kadın arkadan deve çekerek
kocasını takip eder. Yörük ağası bazen deveyi kendi çekip, eşini ata bindirerek
dinlendirir. Göç yayladan sehile yapılıyorsa buna “sehil göçü” denir.
Develer…
Dişi develere “kayalık” denir. Yaşlanan kayalığa “koca deve”
denir. Erkek devenin iğdiş edilmişine “hadım”, iğdiş edilmemişine “lök” denir.
Develer üç yaşına geldiğinde çiftleşir, 9 - 10 ay sonra yavrular. Yeni doğmuş
deve yavrusuna “köşek” denir. Köşekler bir yaşını geçince “dorum” adını alır.
Dorumun büyüğüne dişiyse “kayalık”, erkekse “kirinci” denir. Devenin ayağı
çatal; ayak tabanı kalın ve elastikidir; çivi batmaz.
Ahmetler Yörüklerinin göçü üç günde biter. Yaylaya çıkarken
beş yerde konaklayıp dinlenirler.
Obalar, kara çadır,
toprak dam, ören…
Yaylada kara çadır ya da toprak damda yaşanır. Toprak dam
gibi kara çadır da su geçirmez. Yaşanılan yere oba denir. Oba içinde çadır
kurulması için taş ile çevrilmiş yerlere “ören” adı verilir. Yaylada su kardan
elde edilir. Kar büyük kalıplar halinde kesilir. Kesilen kar, bir taşın üstüne
konur; ucuna musluk görevi gören bir küçük kar parçası takılır. “Musluk”tan
şırıldayan su bakraçları doldurur. Kar, yoğurtla ve pekmezle (ya da şekerle)
karıştırılarak “kar aşı” / “karlama” yapılır.
Çocuk oyunları,
çıngırak, şeytan puhusu…
Yörük çocuklarının oynadıkları oyunlar arasında “çift taş”,
“beş taş” “dokuz taş”, “on iki taş” gibi taş oyunları; “körebe”, “ıstı taşı”,
“sekme”, “alakesti”, “birdirbir”, “uzun eşek”, “çelik çomak” gibi oyunlar
bulunuyor. Çıngırağa binmek en keyiflisi. Soyulmuş çam torusunun kalın ucuna
yakın yerden delik açılır. Deliğin içine geçirileceği bir ucu olan mertek
toprağa çakılır. Çıngırağın kalın ucuna birkaç kişi biner, ince ve uzun olan
uca tek kişi biner. Çıngırağın deliğine iyi ses çıkarması için “şeytan puhusu”
konur. Şeytan puhusu balona benzeyen bir çiçeğin içinde bulunan siyah toza
denir. Bu toz çıngırağın yüksek sesle cayırdamasını sağlar.
Geyikler ve keklikler
Toros Dağları’nda iki çeşit geyik vardır. “Çubuk boynuzlu”,
“koç boynuzlu”. Geyiklerin ayağı adeta tutkallıdır. Kayalarda dolaşırken
korkmadan yürüyüp koşabilirler. Geyikler Kasım ayında “koğulur”, Mart’ta
kuzlarlar. Biri dişi diğeri erkek olmak üzere daima çift doğururlar. On geyikten
ancak biri tek doğurur.
Keklikler Mart’ta çiftleşir. Otuz gün içinde yavrularlar.
Bir keklik 15 yavru çıkarır. Dişi keklik erkek kekliğe yuvasını göstermez.
Erkek keklik, dişinin yuvasını görürse, dişi yavru yapmaz. Erkek keklik
yumurtaları kırar, yavru çıksın istemez. Yavrulamadan sonra keklikler
birbirlerini bulur…
Kavurmanın iyisi
Pantır Koç’tan kavurma tarifi:
İç yağı kıyılıp tencerede kavrulur. İçyağının kıkırdağa
dönüşen kısımları ayıklanıp atılır. Sıvılaşan yağ ayrılıp bir kenara konur.
Kavurmalık et tencereye konur. Kısık ateşte pişirilen et suyunu salınca ayrılan
yağ ete dökülür. Et suyunu iyice çektiğinde yağ altın rengine dönüşür,
durulaşır. Kavurmanın yumuşak ve lezzetli olmasının sırrı bu anla ilgili.
Kavurma yakılırsa sert olur, lezzeti iyi olmaz. Yağın altın rengine dönüşüp
durulaştığı anı iyi gözlemek ve gerekli miktarda tuz atıp karıştırdıktan sonra
tencerenin altını söndürmek gerekir. Kavurma demlenmek için bir süre
bekletildikten sonra servis edilir.
En iyi kavurma oğlak ya da kuzu etinden olur.
...
Gönüllerimizde yaşayan diğerlerini de gör. >