13 Ağustos 2018 Pazartesi

Bir Yenilik Öyküsü: Mardavıldan Asma Çardağına

Asma çardağında Ata Sarısı ve Red klor üzümleri

Bir yenilik öyküsü: Mardavıldan Asma Çardağına

Mardavıl: 1. Ham meyve. 2. Küçük taneli yabanıl üzüm.















Nereden nereye… Üretken, yeniliğe, değişime açık insanlar; ekmeğini taştan çıkaran insanlar…  Bir imparatorluğun külünden yeni bir devlet yaratan insanlar… İmparatorluğun külünden yeni bir devlet kurulduğu yıllarda bizim köyde hiç bağ yokmuş. Şimdi yörenin aranan en güzel üzümleri bizim köyde yetiştiriliyor. Bu nasıl oldu, kısaca özetleyelim.
Bizim köyde benim çocukluğumda bahçe vardı ama hiç bağ yoktu. (1950 öncesi) Üzüm nedir çoğumuz bilmezdi. Yaylada Çimi köyünden üzüm satıcılar gelirdi. Katırlara yükleyip geldikleri köhün içindeki üzümleri kıl, yün, yağ, keş gibi hayvan ürünleriyle değişip giderlerdi. Orada görürdük üzümü.
Köyde bağ yoktu ama dağlarda tohumdan kendi kendine yetişmiş yabani üzümler olurdu. Bu üzümler hayvanlardan korunabilmek için ağaçlara tırmanırlardı. Bunlara köyde mardavıl derlerdi. Mardavıl bulabildiği besin ve su ile orantılı olarak küçük taneli olurdu. Küçük taneliydi ama hastalıklara dayanıklıydı. Kurdun, kuşun, yöredeki insanların üzüm ihtiyacına da yeterdi.
Bizim köyde insanların çoğu hayvancılıkla uğraşırdı, yazın yaylaya giderdi. Yaylaya gidenlere yörük, köyde kalanlara manav derlerdi. Manavlar yazı geçirmek için köy yakınındaki su kaynaklarının başına göçerlerdi. Her aile, bir su kaynağı önüne bahçe dökmüştü. Suyun başına da bir ev kondurmuştu. 
Söz gelimi: Topal Ali ve Halil İbrahim’in Bilavgat denilen yerde bahçesi vardı. Ecevit Hasanı Enebey’de bahçe kurmuştu. Molla Mehmet’in bahçesi Çevlik’teydi. Hacı Hatip ise yazlık evini Serken’de yaptırmıştı. Bu aileler meyvelerini, sebzelerini burada yetiştirirler, kuruturlar kışlık hazırlıklarını yaparlardı. Bu manavlar üzüm ihtiyaçları için mardavıl ile yetinmediler. Taşlıca –eski adı: Kisel- Köyü’nden bağ çubukları getirip diktiler. Köyde ilk bağları dökenler bu manavlardır.

1960 yıllarında köydeki manavlar da, yörükler de bahçelerinin bir yerine bağ döktü.



Köye taşıt yolu gelince üzümlerini köhünde ya da sandıkta götürüp sattılar.


Manavların bağında yetişen üzümler yörüklerin de hoşuna gitti. Hem üzüm ye, hem pekmez sık; ne güzel! Biz ilkokulu bitirince -1955, 60 yılları- köyde yörük, manav herkes bahçesinin bir yerine bağ döktü. Köye taşıt yolu yapılınca da üzümlerini sandıklarla pazara götürüp sattılar. Çok aile, üzüm parası ile çocuklarını ortaokulda okuttu. Kardeşlerim de babamın sattığı üzüm parasıyla okudu sayılır.
Satılmayan üzümlerin çoğundan pekmez sıkıldı, birazı da kurutuldu.

Satılmayan üzümlerden pekmez sıkıp, kaynattılar.


Sene 2000 Nüfusçu R. emekliye ayrılır. Manavgat Ziraat Dairesi bizim köyde erkenci üzüm projesi uygulamayı planlamıştır, N. R. Örnek çiftçi olur. Ziraatçıların yardımıyla Karpuz Çayı kenarında modern bir bağ dökülür. Örnek çiftçi hem erkenci üzüm yetiştirecektir, hem sulu tarım uygulayacaktır. Ziraatçılarla beraber yürütülen uygulama olumlu sonuç verir.

Örnek çiftçiden gören köylüler de yerden yüksek, modern bağlar döküp, sulu tarıma geçerler.

 Verim artışını gören diğer köylüler sulu tarım uygulayarak erkenci üzüm yetiştirmek için ırmak kenarında yeni bağlar dökerler. 

Köy deresindeki suları erkenci üzüm bağlarına taşıyan su boruları


Değirmen Boğazı, Çakalköyü gibi ırmaktan uzak yerlere bağ döken bağcılar, sularını köy deresinden boruya alıp yol kenarından bağlarına akıtırlar. Ziraatçılardan yardım alırlar ve iyi ürün yetiştirip pazarlarlar. İlk yıllar erkenci üzümler aracı tarafından bağın içinde tartılıp alınır. Oh, ne güzel; pazarı hazır bir iş.
İyinin de iyisi vardır derler. Köylüler devamlı yenilik ve arayış içindedir. Bunlardan biri de Arabacı Hasan da dediğimiz Hasan Kocademir’dir. Hasan bizim komşumuz olduğu için yakından bilirim; evinin önündeki bahçesinde değişik meyve ağaçları ekip, hangisinin daha verimli olduğunu araştırmaktadır. Bu arada köyde erkenci üzüm vardır ama güzün geç yetişen cinsler yoktur. Geç yetişip pazarlaması kışa kadar uzayan bir cins arar.  Komşu Hasan arabacılık yaptığı, başka yerleri gördüğü için oralardaki uygulamaları da görüp inceler. 

Bazı bölgelerde üzümler asma çardağında yetiştirilir. Bu çardakların bakımı yer bağlarından daha kolaydır. Eh, verimi de fena değildir.


Oralarda gördüğü ama bizim köyde olmayan bir asma çardağının bakımı, ilaçlaması, toplaması daha kolaydır. Çardak altında küçük traktör de çalışabildiğinden bu iş kafasına yatar. Geç yetişen bir cinslerden olan Red Klop ve Ata Sarısı çubukları getirtip diker, demirden bir asma çardağı yapar.

Bahçe girişine sürgülü bir kapı yapılır.



Yeşermiş asma çubuklarının yanına demir direkler dikilip beton ile sağlamlaştırılır.



Asma çubukları ağaç kazıklara bağlanmıştır. Direklerin üstü demir çubuklarla kaplanıp kaynaklanır.


İlkin çardağın demir direkleri dikilir ve dipleri beton ile sağlamlaştırılır. Tarih: Zaman kaybetmeden çukurları kazılır ve bağ çubukları da dikilir. Sonra demirlerin yukarıdaki çardak demirleri kaynaklanıp tamamlanır.

Çalışmalar meyvesini verir



Çardakta ilk meyveler görünür.



Bordo renkli üzümler bakanlara gülümser.




Çubuklar dikildikten iki sene sonra ilk ürünleri görülür. Bordo renginde üzüm salkımları bakanlara gülümser. Arabacı Hasan üzümlerine sevgiyle bakar. Biz de komşumuza hayırlı dileklerimizi iletelim: Eline sağlık komşum; hayırlı, bereketli olsun!
Mardavıl, mardavul- 1. Ham meyve. 2. Küçük taneli yabanıl üzüm. http://www.sozce.com/nedir/221757-mardavul

https://alivarolblog.blogspot.com/2018/08/bir-yenilik-oykusu-mardavldan-asma_13.html

3 Ağustos 2018 Cuma

Kapari Turşusu Nedir, Nasıl Yapılır?




Köyde Geleneksel Yöntemlerle Kapari  Turşusu Yaptık

Kapari bitkisi ve çiçekleri


Kapari çiçekleri ve tomurcukları


Topladığımız kapari karpuzlarının çekirdeklerine baktık, tohumu beyaz ve taze olanları topladık. Çekirdekleri siyah ve eti çok sert olanları toplamadık.



Kapari karpuzlarını bol su ile iyice yıkadık. Yıkanan karpuzları irilik ve tazelık bakımından gruplara ayırdık.


Resim Yıkanan karpuzları kavanozlara doldurup üzerlerini örtecek kadar soğuk su döktük. Bu suyu günde iki kere değiştirdik. İki gün sonra suyun acısı azaldı.


Kapari karpuzları için yeteri kadar tuz, sirke, sarımsak ile su hazırladık. Kavanozlardaki karpuzları örtecek kadar su döktük. Üstlerini de defne yaprağı ile bastırdık. Böylece karpuzların hava ile temasını önledik. Serin ve karanlık bir yere koyduk.

Bir ay sonra soframızı süslemesini bekliyoruz.


Rengi değişmiş kapari turşusu.


Kurutulmuş kapari tomurcukları.


Kurutulmuş kapari meyveleri


Markette kapari turşusu


Geleneksel yöntemlerle üretilmiş  kapari turşusu

...

Köyde geleneksel yöntemlerle ilk kapari turşusu yapan biz miyiz acaba?Akdeniz bölgesinin her yanında yetişen be birçok hastalığa iyi gelen kapari bitkisini bizim köyde pek tanıyan yok. Tanırlar da “deve dikeni” olarak tanırlar. Turşusu yapıldığını, çiçekleri ve meyvelerinin kurutulup çay olarak kullanıldığını pek bir bilen yok. Oysa kapariden yapılan turşu ve çaylar Avrupa marketlerinde satılmakta, mutfaklarında kullanılmaktadır. Yurdumuzda da bazı bölgelerimizde turşu ve çay olarak kullanılmaktadır. Bu bitkiler bizim köyden aşağıda bulunan bütün arazilerimizde doğal olarak yetişmekte ve bizlerin gelip toplamasını beklemektedir. Biz bu sene biraz toplayıp turşu kurarak bir denemek istedik. Bir ay sonra tadına bakacağız. Ha, baştan söyleyeyim kapari meyveleri taze olarak yenirse insanı zehirlermiş. Turşusu da en erken kurulduktan bir ay sonra yenirmiş. Eğer başka denemek isteyen varsa aşağıda kullandığımız malzemelerin listesini ve tarifini veriyorum:

Malzemeler:

Kapari meyvesi, sirke, tuz, su, defne yaprağı veya maydanoz.

Yapılışı: 

Kapariler toplanır ve bol suda yıkanıp temizlenir.Yıkanan kapariler kavanozlara koyulur, üzerini örtecek kadar soğuk su ile doldurulur.Günde iki defa suyu değiştirilerek acı koku gidene kadar su değiştirme sürdürülür. Bekletilen kaparilerin acı kokusunun azaldığını fark edeceksiniz.Tatlanan ve acısı geçen kapariler yıkanır ve bir örtü üzerine serilip fazla suyu alınır, tekrar kavanoza doldurulur. 1/3 ü su olmak üzere sirke ve su karışımı hazırlanır üzerine uygun miktarda salamura tuzu ilave edilip eritilir ve kaparilerin üzerini örtecek kadar doldurulur. Kaparilerin su yüzüne çıkmasını önlemek için bastırık olarak kullanılacak birkaç defne yaprağı veya maydanoz konur ve sıkıca kapatılır. Serin ve karanlık bir yerde bekletilir.

Bir ay sonra rengi ve tadı değişmiş olan kapari turşusu kullanıma hazırdır. Afiyet olsun.

Başka bir tarif:
Kapari Turşu İçin Gerekli Malzemeler
  • 500 gr nohut büyüklüğünde kapari (tomurcuk)
  • 4 diş sarımsak
  • 3 su bardağı su
  • 1 su bardağı üzüm sirkesi
  • Yarım su bardağı salamura tuzu
Kapari Turşusu Hazırlanışı:

Kapari turşusu için kullanılacak kapariler bol su ile yıkanarak temizlenir.Uygun bir tencereye su koyularak kaynatılır. Kaynayan suya temizlenen kapariler eklenerek 7 dakika kadar haşlanır. Haşlanan kapariler süzgece alınarak soğumaya bırakılır.Çukur bir kabın içine 3 su bardağı su, 1 su bardağı üzüm sirkesi ve yarım su bardağı tuz eklenerek karıştırılır. Soğuyan kapariler cam bir kavanozun içine boşaltılır. Üzerine hazırlanan salamura su eklenir. Kavanozun üzerinde hiç boşluk kalmamalıdır. Kavanozun ağzı hava almayacak şekilde kapatılır ve karanlık bir yerde saklanır. Kapari turşusu 20 gün sonra tüketim için hazır olur. Afiyet olsun.

Kaparinin Faydaları:

-Kapari Multipl Skleroz (MS) hastalığında faydalıdır.

-Dalak büyümesinde faydalı olduğu bilinmektedir.

-Kaparinin ağrı kesici özelliği vardır. 

-Sindirim sistemini düzenler.

 -İdrar söktürücüdür.

 -Balgam söktürücüdür. 

-Solucan ve parazit düşürücüdür. 

-Romatizma rahatsızlıklarına iyi gelir. 

-Felçten korur.

 -İskorbit hastalığında kullanılır

 -Kan bozukluklarına faydalıdır 

-Gut hastalığına iyi gelir. 

- Kapari Antitümör etkilidir.

-Mide rahatsızlıkları, ülsere iyi gelir 

-Hemoroid hastalarına fayda sağlar.

 -Kalça rahatsızlıklarında kullanılır.

 -Özellikle kanser hastalarında trombosit sayısını yükselttiğinden faydalıdır.

 -Karaciğer fonksiyonlarını düzenleyicidir. ...

UYARI: Kapari kullanımı bilinmezse zararları da olabilir. Direk toplar toplamaz asla tüketilmemelidir.Ya turşu yapılmalı ya da gölgede kurutularak zehiri alınmalıdır. 



25 Ocak 2017 Çarşamba

İmbik ile kekik yağı sıkılması.



Yurdumuzdaki bazı uygulamalar, gelenekler zamanla yok olmaktadır. Kekik yağı sıkma işi de bunlardandır. Manavgat'ın Ahmetler Köyü'nde ve çevresinde kekik yağı sıkma geleneği de son senelerini yaşamaktadır. Önceleri Tevfik Dayı yapardı bu işi. Şimdi yeğeni Mahmut Güzel devam etmektedir. Kekik yağı imbik denilen araç ile sıkılmaktadır. Bir imbik nasıl kurulur, kekik yağı nasıl damıtılır, izleyelim.
...
Kekik yağı sıkılması ile ilgili başka videolarımız:
...
http://ahmetler-koyu.blogspot.com/2017/01/ahmetlerde-kekik-yag-sklmas.html
...

you tube: https://www.youtube.com/watch?v=48GIVht2hW4

...

Daha fazla bilgi edinmek isterseniz  aşağıda bağlantısını vereceğim resimlerle açıklanmış yazımızı okuyabilirsiniz:
http://manavgatliarici.blogspot.com.tr/search/label/Kekik%20ya%C4%9F%C4%B1%20nas%C4%B1l%20s%C4%B1k%C4%B1l%C4%B1r

23 Ocak 2017 Pazartesi

Susuz Çeşme

Susuz Çeşme

"Bu çeşme nasıl çeşme, su içecek tası yok.
Kırma insan kalbini, yapacak ustası yok."



2016 yılı Haziran ayı sonları. Yaylada komşular arasında su anlaşmazlığı olmuş. Keşif çıktı. Biz de gittik. Çırlavık’taki obalardan yukarıdaki Gökyalçı denilen yerdeki su kaynakları bakıldı. İnsanlarımız Gökyalçı’nın aşağısındaki yamaçta kümeler oluşturup konuştular. Yaylanın temiz havasını soludular, Çırlavık’ın çelik gibi soğuk suyunu içtiler; canlarına can katıldı. 

Yamacın ortasında sağ kıyıda kayalara yakın yerde susuz bir çeşme var. Önünde de çakıllarla dolmuş beton bir tekne. Kimimiz bu çeşme ile tekneyi gördü, kimimiz farkına bile varmadı. Ben çeşme ile beton tekneyi görünce hüzünlendim. Çocukluk anılarım canlandı. Canlanıp gözlerimin önüne geldi.
Çünkü bu çeşmenin beton teknesini ben yapmıştım.
O zaman Gökyalçı’daki su kaynakları toplanmış, bir arkla bu çeşmenin olduğu yere kadar getirilmişti. Ark hayvanların gezerken yuvarladıkları çakıllarla dolmasın diye yassı taşlarla kapatılmıştı. Suların getirildiği yere bir duvar yapılmış, duvarın arasına ağaç bir oluk konmuştu. Ağaç oluktan sular altındaki ağaç tekneye akardı. Çırlavık’ta obada yaşayan insanlar içme, kullanma sularını bu ağaç oluktan doldururlardı. Bütün hayvanlar o ağaç tekneden sulanırdı. Ağaç tekneden taşıp akan suların birikmesi için yerlere yalaklar kazılmıştı. Yalakların kenarları hayvanlar su içerken çamur olmasın diye say taşlarla döşenmişti. Çeşmenin sağ tarafındaki kayalıklar sürülerden birinin eşmesiydi. Öğleyin eşmede dinlenen hayvanlardan susayanlar gelip bu tekneden sulanırdı. Çırlavık çeşmesinin yakınında bulunan Sayyatak, Tomsubaşı, Eğrikar gibi yerlerdeki diğer obaların hayvanları da buradan sulanırdı. Ağaç tekneler zamanla çürüyüp eskiyince yenisi getirilip konurdu. Bu biraz zahmetli olmalıydı ki büyükler buraya da Aldürbe Çeşmesi’nin önündeki gibi beton bir tekne yapmayı düşünmüşler.
Tekne yaptırma işini dayım Sarı Mehmet (Mehmet Güngör) üstlenmiş. Çeşmenin olduğu yere Akseki’den çimento torbaları develerle getirildi. O zaman motorlu taşıtların gelmesi için yol yoktu. En çok işe yarayan taşıt aracımız da develerdi. Yine develerle kalıp tahtaları, Kumlu Boğaz’da doldurulmuş olan kum çuvalları taşındı. Kazma, kürek, mala, keser, bıçkı, çivi tamamlandı. Helva yapmak için un, şeker, yağ tamamdı. Helvayı yapacak adam gerekti. Ama helva yapacak adam bulunamamıştı. Usta yoktu. Koyunun olmadığı yerde keçiye “Abdurrahman Çelebi” demişler. Adam yokluğunda gözler bana çevrildi. Ben o günlerde ilkokulu bitirmiş olmalıyım. Oğlak çobanı olmuşum. Oğlak güderken boş kalınca kaşık, oklava gibi el işleri yaptığımı; derelerde oyuncak değirmenler yapıp döndürdüğümü görmüşler. El yeteneklerimin iyi olduğunu anlamışlar. Keser, bıçkı kullanmasını da bildiğime göre “Bu çocuk bu tekneyi yapar. Başka usta aramayalım.” demişler. Dayım aynı zamanda obanın en büyüğü. Herkes onu sayar, onun sözüne değer verir. Dayım bir gün tuttu kolumdan, getirdi çeşmenin başına. Beni beton tekne yapımı için “ustabaşı” tayin etti. Kol kırıldı, boyuna yük oldu. Bu iş ya yapılacak, ya yapılacak. Keseri, bıçkıyı elime verdi. “Hadi başla!” dedi. Başladık.
Dayım tabana düz taşlar döşedi. Üstüne çakıllı harç ile beton döktük. Yan duvarların kalıplarını çakmak bana aitti. Kendi bildiğime göre yapmaya çalışıyordum. Ama ben ustabaşı olmama rağmen dayım ikide bir bana emirler veriyordu. “Şunu şöyle yap, bunu böyle çat…“ Dayımın işime karışması hoşuma gitmedi. Dayımın aksi bir adam olduğunu söylerlerdi. “Kız halaya, oğlan dayıya çekermiş.” Ben de biraz dayıma çekmiş olmalıyım ki aksilik yapmada ondan geri kalmadım. Karışmalarına bir sabır ettim, iki sabır ettim; sonunda bardak taştı. Keseri bıçkıyı bırakıp kenara çekildim.
“Dayı, usta sen isen al şu keseri, bıçkıyı kalıbı kendin yap. Yok, usta ben isem işime karışma. Bak, bir daha işime karışırsan varır giderim.”
Dayım işimi beğenmiş olmalı ki, aksilik yapmadı. Yelkenleri indirdi. Mum gibi oldu.
“Tamam dayısı. Usta sensin. Hiç karışmıyorum. Bildiğin gibi yap. Ben ustanın yanında işçiyim,” deyip beni de yumuşattı. Ondan sonra tarif edip emir vermedi. Yardım etti, benim istediğim plandan kalıbı çakıp, kalıbın içine düzgün taşlarla çimentolu harç ile duvar ördük. Kalıp sökülünce duvarı sıvadık. Güzel bir tekne oldu. Bu çeşme bir süre “Sarı Mehmet Çeşmesi” olarak anıldı. Daha sonra değişiklik oldu mu bilmem ama beton tekne hala sapa sağlam içi çakıllarla dolmuş haliyle duruyor. O şekilde görünce duygulandım. Eski bir tanıdığımı, bir dostumu görmüş gibi oldum. Yardımlarını gördüğüm bir yakınımmış gibi geldi bana. Çeşme zamanında başkalarına güzel hizmetler vermiş ki biz burada şimdi iyiliklerini anıyoruz. Sonra da zamanı dolunca kullanılmaz olmuş, bu duruma düşmüş.
Adama sormuşlar:
“Mamur mu çok, viran mı?”
“Viran,” demiş adam.
“Niye ki bak her taraf mamur, yeni yapılarla dolu.”
“Mamurun sonu da viran değil mi?”
Bir gün gelecek her birimiz bu susuz çeşme gibi, beton tekne gibi işe yaramaz duruma geleceğiz. Bunları düşününce aklıma bir soru geldi, kendi kendime sordum:
“Bu kuru çeşme, çeşme iken bile zamanında insanlara da, diğer canlılara da hizmetler vermiş, iyilikler yapmış. Şimdi onu hizmetleri ile iyilikleri ile anıyoruz. Acaba bir süre sonra ben de bu çeşme gibi işe yaramaz hale gelince iyiliklerimden söz edilecek bir şeyler bırakacak mıyım geride?”

Bırakabilecek isek ne mutlu bize!

Kurtlu Elma İsterim


Bu gün (23.01.2017) televizyonda Prof. Dr. Canan Karatay’ı izledim. Canan Hoca tutturmuş, “Kurtlu elma yiyin!” diyor. Aman Hocam, bizim insanlarımız o kadar şaşkın mı ki, kurtlu elma yesin(?) Fenni gübresi, böcek ilacı fazlasıyla verilmiş, gösterişli elmalar varken kurtlu elma yemek de neyin nesi?Ama bazı şaşkın(!) insanlarımız ilaç kalıntısı olmazmış, organik ürün diye kurtlu elmaları tercih ederlermiş. Aynı şaşkınlıktan bende de var galiba. Bir süre önce torunumla aramızda geçen bir olayı anlatıp bir öykü yazmıştım. Canan Hocamızı izleyince “ Tam sırasıdır, taşı gediğine koyalım” deyip bu öykümü sizlerle paylaşmak istedim.
...
Kurtlu Elma İsterim
Kurt nedir? Kurtla kuzu masalını duymuşsunuzdur. Bir de kurtlu elma var. Kurtlu elmayı sever misiniz? Deniz önceden hiç sevmezdi. Geçenlerde bir olay oldu. Bu olaydan sonra Deniz, “Dede ben de kurtlu elma isterim!” dedi. Kurtlu elmayı sevmeye başladı. Nasıl mı oldu? Anlatalım.
Deniz dedesinin yanındaydı. Oturma odasında televizyon izlemeye başladılar. Dede sehpadaki gazeteyi alıp ilk sayfasına şöyle bir baktı. Deniz sordu:
“Dede ne yazıyor gazetede?”
“Yurt dışına satılan yeşil biberlerde ilaç kalıntısı bulunmuş. Biberler geri gelmiş.”
“İlaç kalıntısı ne demek?”
"Sebzelere, meyvelere hastalık gelmesin diye ilaç atarlar. Çiftçi tam bilgili değilse, zamansız, ölçüsüz, yanlış ilaç atarsa toplanan sebze meyvelerde ilaç kalıntısı kalır.”
“İlaç kalıntılı sebze meyveyi yersek ne olur?”
“Bizi hasta eder. Faydadan fazla zararı olur.”
Televizyon izlerken, konuşurken yesinler diye babaanne bir tabakta elma, portakal ve bıçaklar getirdi. Bir sehpa üzerine koydu.
“Elmalarda ilaç kalıntısı olabilir. Ben bol su ile iyice yıkadım ama siz gene de soyun.”
 Dede üzerinde delikler olan bir elma aldı, kabuğunu soymadan yemeye başladı. Deniz ise kabuğunda delik olmayan bir elma aldı, soymaya başladı. Dedesine güldü.
“Dedem delikli elmayı aldı, hah hah hay! Dede o delikleri ne delmiş acaba?”
“Kurtlar delmiş.”
“Yani senin elindeki elmanın içinde kurtçuklar mı var?”
“Evet!”
“Sen şimdi kurtlu elma mı yiyorsun?”
“Evet, ne var bunda?”
Deniz dedesine bakıp yüzünü buruşturdu. Burun kıvırdı. Ona acıyan bir tavırla baktı.
“Dede komik oluyorsun yahu! Böyle sağlıklı elmalar varken, delikli, kurtlu elmalar yenir mi?”
Dedesi onu imrendirmek ister gibi başını sallayıp ağzına kabuklu kurtlu elmadan bir ısırık daha aldı.
“Bu kurtlu elmalar hem daha lezzetli, hem kabuğunda daha fazla besin var. Hem de ilaç kalıntısı yok.”
“Dede ilaç kalıntısı olmadığını nereden anladın? Üstünde öyle bir yazı mı var?”
“İlaç kalıntısı olsa bu delikler olmaz. Zehirli ilaç atılan elmaya kurt gelip girmez. Bu delikler, bu kurtlar bu elmada ilaç kalıntısı olmadığının garantisi.”
Deniz elmasını soymuş, dilimleyerek yemeye başlamıştı. Ablası mutfakta babaanneye yardım ediyordu. O sırada televizyonda bir çizgi film vardı. Dedesi onları çağırdı:
“Çocuklar televizyonda güzel bir çizgi film var. Gelin izleyelim!”
Çocuklar filmi ilgiyle izlemeye başladılar. Rastlantıya bakın çizgi film elma kurtlarının yaşayışını anlatıyordu. Elmaların içine girip çıkan kurtçuklar konuşuyorlardı.
“Biz şanslı kurtçuklarız. Bizim bahçemizin sahibi iyi bir çiftçi. Elma ilaçsız da yetişecekse ilaç atmıyor.”
“Komşu bahçenin sahibi çok ilaç attı anne kelebekler hep zehirlendi, öldü. Elmalara yumurta bırakamadı. O bahçede hiç kurtlu elma yok.”
“Kurtlu elma yok ama çok ve zamansız ilaç attığı için ilaç kalıntısı kalıyormuş.”
“Duydum, insanlar o elmaların zehir kalıntısından zarar görmemek için hem elmayı bol suda yıkıyorlar, hem de kabuğunu soyup öyle yiyorlar. Böylece çok besin içeren elma kabuğunu çöpe atıyorlar.”
“Biz şanslıyız. Bizim bahçenin sahibi zehirli ilaç atmadığı için biz yaşıyoruz. Ama bizim içinde olduğumuz bu kurtlu elmaları yiyen insanlar da şanslı. Hem zehir kalıntısının olasılığı bile olmadığı için elmaları rahatça kabuğu ile beraber yiyorlar. Böylece fazla besin alıyorlar. Hem de ilaç kalıntısından zarar görmüyorlar.”
“Ayrıca kurtlu elmalar ötekilerden daha lezzetli, daha tatlı oluyor.”
“Kurtlu elma yiyen insanlar bir taşla üç kuş vurmuş oluyorlar.”
“Daha akıllı, daha bilgili olan insanlar kurtlu elma yemeyi seviyorlar.”
“Ben kurtlu elma yiyen insanları seviyorum. Onlar kurtlu elma yerse, bizim de barış içinde yaşama şansımız artıyor.”
Çocuklar çizgi film izlerken evin dışından bağırıp çağıran bir kalabalık sesi geldi. Pencereyi açıp baktılar. Yolda bir grup insan yürüyüş yapıyordu. Ellerinde yazılı pankartlar vardı. Bir yandan da hep bir ağızdan bağırıyorlardı. Pankartlardaki yazıları okudular:
“Kurtlu elmalarımızı geri isteriz!”
“Tarım ürünlerine kontrolsüz ilaç atımına paydos!”
Yürüyüş grubu sloganlarını söyleyerek geçip gittiler. Bu sloganlardan biri Deniz’in unutamayacağı şekilde hatırında kaldı.
“Kurtlu elmalarımızı geri isteriz!”
Sonra Deniz dedesine baktı. Kurtlu elmayı yeyip bitirmişti. Ortasında çekirdekleri olan az bir kısmı tabağa koymuştu. Onu sapından alıp baktı, inceledi. Çekirdeklerin olduğu yerde küçücük bir kurtçuk gördü. İlkin yüzünü buruşturdu. Tiksintiyle ona baktı. Sonra televizyondaki çizgi filmde gördüğü kurtçukların yerine onu koydu. Kafasında canlandırdı. Dedesinin yediği elmanın içindeki bu kurtçuk televizyona geçip konuştu:
“Çocuklar kurtlu elmalardan tiksinmeyin. Sağlığınızı düşünürseniz kurtlu elma yiyin. Hadi, kurtlu elmayı bir deneyin. Denemesi bedava!”
Deniz’in yüzündeki tiksinme ifadesi gülümsemeye dönüştü.
“Elmanın iyisini kurtlar bizde iyi biliyorlar. Denemesi bedava! Hazır önümde kurtlu elma da varken…”
Tabakta ablasından kalan bir dilim vardı. Baktı çekirdeklerin yanında kurtçuklar vardı. Kurtçuksuz kısmını ayırdı. Kabuğunu soymadı. İkin gene yüzünü buruşturur gibi yaptı. Sonra gülümseyip elma dilimini ağzına attı. Tadına varmak istermiş gibi yavaş yavaş çiğnedi, yuttu. Gülümsüyordu.
“Oh be, bu daha tatlıymış!”
Açık pencereden dışarıda giden yürüyüşçülerin köşeyi dönerken bağırdıklarını gene duydu.
“Eski kurtlu elmalarımızı geri isteriz!”
Dedesi onu yan gözle izliyordu. Tabakta yemek için kurtlu elma aradı, bulamadı. Deniz dedesine döndü:
“Dede, ben de kurtlu elma isterim!”