27 Şubat 2022 Pazar

HACI DAYININ KUYUSU

Hacı dayı ile en azından beş sene çoban arkadaşğım var. İlk okul sonlarında ve okuldan sonra onunla beraber davar güttüm. Onun yanında iken köyden kaçıp okula gittim. Çok hukukumuz var. Allah rahmet eylesin.

Hacı dayı insanlara yardım etmeyi severdi. 1950 li yıllarda köyden kente göçen esnaflarımızın bazılarına çok yardım etmişti. Köyümüzün içme suyu Soğuksu deresinin suyu getirilirken ödenmesi gereken "katkı payı"nı o ödemişti. Köyün Burunucu denilen yerinde de bir sarnıç yaptırmıştı. Sarnıç yapılırken yaşanan olayları daha önce yazmıştım. Şimdi bu resmi görünce paylaşmam gerektiğini düşündüm.

...

Kuyu (sarnıç) Yapımı

Hacı dayının yaptıracağı kuyu işi ile babam da ilgileniyordu. Hacı dayı babamın yanına geldi onunla da konuştu. Dedikleri çok anlamlıydı.

“Süleymen bu guyu benim için hayat memat meselesi. Biros’lu Hoca ne dedi bilin mi?”

“Ne dedi?”

İnsan ölünce üç tane sevap kapısı kapanmazmış. Birincisi hayırlı bir evlat yetiştirirsen, sen öldükten sonra o hayırlı işler yaparsa sevabının ucu seni de bulurmuş. Evladı Allah bene çok gördü, o kapı kapalı.”

Hacı dayının çocuğu olmadığı için buna çok üzülürdü. Babam sordu:

İkincisi?”

İkincisi, insanlara faydalı bir kitap yazarsan, insanlar onu okur, faydalanırsa onun sevabı da seni bulurmuş. Ey bizim okuma yazmamız yok. Gara cahiliz. O kapı da kapalı.”

“Üçüncü kapı?”

“Üçüncü kapı da yol, su, cami gibi bir hayrat yaptırırsan onlardan insanlar, gurt guş faydalanırsa onun sevabı da seni gelir bulurmuş. Günahımız çok. Öteki kapılar kapalı. Bir hayrat yaptıralım da ölünce sevap gelecek bir bari kapımız olsun. Bene bu işimde yardımcı ol.”

Babam da:

“Ne demek Hacı aga, elimizden gelen her yardıma sonuna kadar hazırız” demişti.

İşler bir ara çıkmaza girmiş ama sonra işi gene düzeltmişler. Babam işin içinde olduğu için olanları biliyordu. Bir gün olanları şöyle anlattı:

“Ustayla kuyunun yapılacağı yeri baktık. Usta ölçtü biçti, bir liste çıkardı. Aldık listeyi eski muhtarı yanına geldik. Usta:

‘Ahmat Alı, üç metre genişliğinde altı metre derinliğinde bir kuyu kazılacak. Yer tamamen taş olduğundan dinamit de ilazım.’

‘Tamam, onu ben on günde kazdırırım.’

‘Bana elli torba çimento ilazım.’

‘Hazır hazır.’

İki kamyon kum ilazım.’

‘Hazır hazır.’

‘Beş tane güçlü kuvvetli çalışacak adam ilazım.’

‘O goley, o goley…’

Şu gadar gazan ilazım.’

‘O goley, o goley…’

‘Bu kadar su ilazım.’

‘O goley, o goley…’

Şu kadar para ilazım.’

‘Para hazır.’

Neyise ustayla pazarlık ettiler. Anlaştılar. Gün belli ettiler, Usta memleketine gitti. Sonra günü gelince usta gelir bakar ki ortalıkta hiç bir hazırlık yapılmamış, ortada bir şeycikler yok… Öfkelenmiş.

‘Ulan Ahmat Alı bu ne demek oluyor? Hani her şey hazırdı?’

Ahmat Alı akıllı adam, pişkin adam:

‘Öyle demesem sen gelecek miydin?’

‘Ben dönüp gideceğim.’

‘Bir yere gidemezsin. Otur oturduğun yerde. Oturduğun yerde su mu çıktı? Ben iki günde her şeyi hazırlatırım.’

İki günde hazırlanmazsa giderim.’

‘Tamam.’

‘Usta geri dönecekmiş.’ Sözünü duyan köylüler hemen işe başladılar. Kimisi kazmayı küreği aldı kuyunun çukurunu kazdı. Kimisi kamyon bulup çimentoya gitti. Kimisi ırmakta kum eleyip çuvalları merkebe, deveye yükleyip Burunucu’nun dibine çekti. Kamyonla Akyol’a gelen çimentolar gene develerle merkeplerle taşındı. Sümbüllü’de kireç ocağı açıldı kireç yakıldı. En yakın nerde su varsa, güğümler ile taşındı, kazanlar dolduruldu. İnşaat başladı ara vermeden bitirildi. Bireyi de bir kuyu oldu. Önüne su teknesi yapıldı. Sağlam zincirli kalın demirden bir de su kovası takıldı.”

Bizim köylüler kuyu diyordu ama aslında bu bir sarnıçtı. Çünkü gözlü suyu yoktu. Suyu kışın yağmurlar yağınca akan sel sularıyla birikiyordu. O yöredeki hayvanlar sarnıcın teknesinden sulanıyordu. Gelip geçenler susayınca sarnıçtan bir kova su çekip içiyordu. Artan suyu da beton tekneye döküyordu. Hacı dayı iyi bir hayrat yaptırmıştı.

....

https://www.facebook.com/ali.varol.10485/posts/4936768553056490?notif_id=1645993206860631&notif_t=feedback_reaction_generic&ref=notif

12 Ekim 2021 Salı

İmbik ile kekik yağı sıkılması


Yurdumuzda bazı gelenekler yok olmaktadır. Bunlarda biri de imbik ile kekik yağı sıkılmasıdır. Bu geleneği sürdüren, şimdi aramızda olmayan insanlarımıza rahmet diler, bu faydalı geleneğimizin kaybolmamasını diliyorum.

Çocukluğumda elimizi, parmağımızı bıçak kesince hemen temiz bir beze kekik yağı damlatıp kesik yerin üzerini sarardık. Kesik yer, iltihap kapmadan kısa zamanda iyileşirdi. Bizim köyde soğuk algınlığına karşı sırt ve göğüs saf kekik yağı ile ovulur, bir de kekikli çay içilir, hastalık kolay atlatılır. Bu sırta ve göğüse sürülen kekik yağı deriyi biraz acıtır, (yakar) ama zarar vermez. (Aşırı duyarlı olan ciltler kullanmamalıdır.) Kekik yağına defne yağı da karıştırılırsa daha etkili olur. Ancak kekik yağı, göz, ağız, boğaz gibi hassas yerlere sürülmemelidir. Buralarda zararlı olabilir. Dil ile tadına bakmak da doğru değildir.
 Kekik, etlere, balıklara, köftelere, çorbalara hoş lezzet veren güzel kokulu bir baharattır. Kekik çayı, soğuk algınlığına, boğaz ağrısına çok iyi gelir. Kekikte bulunan «timol» tabii antibiyotiktir. Kekik çayı emzikli anneler için de çok faydalıdır. Kekik suyunun faydalarını bilenler onu ilaç niyetine devamlı kullanırlar.

...





19 Temmuz 2021 Pazartesi

Şeker Hastalarının Kesinlikle Yememesi Gereken Şeyler!


Yaş ilerleyince hareket azaldı. Hareket azalınca kilolar çoğaldı. Kilolar çoğalınca  elim ayağım işe güce varmaz oldu. Bir miskinlik, bir tembellik bedenimi esir aldı sanki. "Ne oluyor yahu, sonum geldi mi yoksa?" deyip doktora gittim, "Şeker var; hamur işleri, tatlılar yasak!" dedi. Dedim, "Ben arıcıyım, bal da mı yasak?" Dedi: "Bal da yasak!" "Öööf, öf, dünyanın tadı kalmadı desene. Başka ?" "Başkası yok, sağlıklı yaşamak istiyorsan lokmaları azalt, adımları çoğalt."
İşin şakası yok, doktorun sözüne uymak gerek. Hamur işlerini, tatlıları azalttım; adımları çoğalttım. Faydası oldu. Açlıktan ölmedim ama kilolarım biraz azaldı. Hafifledim, sırtımdan sanki biraz yük inmişti. Kilolarımla birlikte miskinliğim de azaldı. Daha neler yapmam gerek bir araştırma yaptım. Dersime çalıştım. Faydalı bilgilere ulaştım. Sadece ben faydalanmayayım, başkaları da faydalansın diye burada paylaşıyorum.

11 Ocak 2021 Pazartesi

Gönüllerde Yaşayanlar: Pantır Emmi

Ahmetlerin "Yaşayan Tarih"ini kaybettik

11.01.2021 pazartesi günü Pantır Emmi (Mustafa Koç) aramızdan ayrıldı. Emmiye Allahtan rahmet, hepimize baş sağlığı diliyorum.

Büyük küçük herkesin sevip saydığı, köyümüzün ileri gelenlerinden Pantır Emmi'nin ölümü hepimizi çok üzdü. Çocuklarına, yakınlarına sabırlar dilerim.

Emmi köyde çok sohbet ettiğim, anlaşabildiğim kişilerden biriydi. Gönül kırmaktan kaçınır, gönül almasını iyi bilirdi. Hoş sohbetine doyamadığım için son ayrılışımda:

“Konuşmamız daha bitmedi. Kaldığımız yerden devam edelim.” demiştim. Olmadı. Nasip bu kadarmış. Onun tatlı sohbetine doyamayan bir ben değildim. Özgür Akbaş konuşmasını videoya almış. 

Pantır Emmi'yi izleyelim. >

Emminin tatlı, değerli sohbetlerinden bazılarını yazıya aktarmıştık. Onun köyüne, büyüklerine ne kadar önem veren değerli birisi olduğunu bu anlattıklarından da anlayabiliriz. Emminin toprağı bol olsun. Gönüllerimizde yaşıyor. Onun anlatımlarından bir örneği burada paylaşıyorum. Arkadaşımız Osman oğlu Mustafa Koç yazmış.:


Yörüklerin yaşamı

 

Mustafa Koç

 

Antalyalı Yörüklerin yaşamını ömrünün büyük bölümünü çobanlıkla geçirmiş Pantır Koç’la konuştuk. Pantır Koç’un kafa kâğıdında adı her ne kadar “Mustafa” olarak geçse de onu herkes “Pantır” olarak tanır. İsmini, benim de ait olduğum sülalenin bilinen en eski büyüğünden alan Pantır,  Toros Dağları’nda 60 yıldan fazla davar güdüp, çarık eskitmiş biri. Sürüyü, büyütüp yetiştirdiği oğlu Ali’ye emanet eden Pantır, birkaç yıl önce hac görevini de yerine getirip göçebe yaşama veda etti.

Antalyalı yörüklerin yaşamının, arada küçük farklılıklara rastlansa da hemen her bölgede aynı olduğunu söyleyebiliriz. Pantır Koç’la Yörük yaşamına ait tüm ayrıntıları konuştuk. Atalarının yaşamını merak eden genç nesillere olduğu kadar akademik çalışma yapan sosyolog ya da antropologlara da malzeme teşkil edebilecek bu ilginç serüvene sizlerin de katacağı şeyler olabilir...

 

Küçükten büyüğe keçiler

 

Yeni doğmuş keçi yavrusuna “körpe” denir. Körpe büyümeye başlayınca “oğlak” adını alır. Oğlağın daha büyüğüne “çebiç” denir. Çebicin erkeğine “seyis”, dişisine “yazmış” denir.

Keçiler üç yaşına geldiğinde doğurur. Üç yaşına geldiğinde doğurmayan keçiye “kısır yazmış” denir. Keçiye, yaşına göre “üçlü”, “dörtlü”, “beşli” adları verilir. İki yaşına geldiğinde teke adayı olarak ayrılan erkek çebice “öveç” ya da “öveç teke” denir. Annesi “cins” olan, kuvvetli olan, sürünün önünde giden çebiçler, teke olarak seçilir. Dört yaşından itibaren tekeye “kart teke” denir. Erkek çebiçler bir yaşına geldiğinde iğdiş edilir. Bir süre tekelik yapmış olan sonradan iğdiş edilen tekelere “azman” denir. İğdiş edilmiş erkek keçilere “erkeç” denir. Erkeçler de keçiler gibi “üçlü”, “dörtlü”, “beşli” olarak adlandırılır. Erkeçler, çok kuvvetli olmalarına rağmen uysaldırlar. Tekeler, çıtak ve dövüşken olur.

 

Bir kez daha keçiler

 

Geride kalan erkek çebice “oya” denir, “oya”lar iğdiş edilir. Çekilmediği sürece “oya” davar dağda yayılıp kalır; sürüyü unutur. Geride kalan dişi çebice “oya keçi” denir. “Oya keçi”ler, tembelliğiyle ünlüdür.

Boynuzsuz keçi ister erkek ister dişi olsun “gabış” diye adlandırılır. Boynuzlarından biri kırılmış, kırılan boynuzun dibi az uzamışsa, bu keçilere “tekboynuz” ya da “tabancalı” lakabı takılır. Boynundan küpe ya da “ingil” sarkan keçilere “küpeli” denir.

Keçiler renklerine göre “kara keçi”, “ger keçi”, “ak keçi”, “boz keçi”, “gök keçi”, “gök-ger” benzeri; alnındaki ya da burnundaki renklere göre “kara-sakar”, “ger-sakar”, “burnu çiçekli” gibi adlar alırlar. Alnı ve burnu beyaz, kulakları dik keçilere “sakar tiş” denir. Doğuştan küçük kulaklı keçilere rengine göre “kara çomu”, “mor çomu”, “ger çomu”, “gök çomu”, “kır çomu” gibi adlar verilir.

Hamile keçiler “kuzlayıcı”dır. Keçi ikiz doğurursa “çift kuzladı”, üç doğurursa “üç kuzladı” denir. Üç kuzlayan keçinin yavrularından ikisi genelde ölür.

On civarında doğum yapan keçilerin ömrü 15 yıl kadardır.

 

Etin iyisi

 

Yörükler açısından etin iyisi, etin yağlı olanıdır. Etli keçinin seçimi önemlidir: Keçinin kuyruğu kalın, boynunda yağ bezi varsa; beli kalınsa ve kemikleri de çıkmamışsa eti “iyi” demektir. Zayıf keçinin beli açık olur, el ile sıvazlandığında eğe kemikleri ele gelirse keçi zayıf, yağsızdır. Erkek ya da dişi keçinin eti üç yaşına kadar yumuşaktır.

Üç yaşını geçen keçilerin eti değişir. Erkek keçinin eti bu yaştan sonra lezzetli ne var ki sert olur. En sert et, “koca keçi” etidir.

Keçiyi keser kesmez, hemen yüzmek gerekir. Yüzme gecikirse et ımzıkır (ekşir, bozulur). Kızgın tekenin eti kokar, yenmez. Hamile keçinin etinin de yenilmesi uygun görülmez. Et, güneşe değil, gölgeye asılır. Pişirilecek et, suda yıkanmaz. Suda yıkanan etin tadı gider. Et gölgede asılı durduktan bir süre sonra suyunu çeker. Suyunu çekmiş et idealdir.

Yörüklerin tercih ettiği etlerden birincisi koyun-keçi yüreğidir. Eğe kemiklerinin dibinde bulunan etler; bel eti en lezzetli olanıdır. Arka but eti ön but etinden lezzetlidir. Ön but eti arka but etinden daha yumuşaktır.

 

Teke ya da koç katımı        

 

Ağustos ayından 10 Eylül’e kadar tekeler keçilerden ayrı tutulur. Güzün, yaylada, 10-20 Eylül tarihleri arasından itibaren üç ay, keçilerde “teke katımı”, koyunlarda “koç katımı” dönemidir. Tekeler ve keçiler arasındaki çiftleşmeye tekeler açısından “yüğürmek” keçiler açısından “yüğrülmek” ya da “kovulmak” denir. Bu dönem aynı zamanda tekeler arasında kıyasıya kavgaların yapıldığı dönemdir. Kavgayı kazanmak yüğürme hakkı kazanmak anlamına gelir. Kart teke sürünün hâkimidir. Üç ay boyunca kavga devam eder. İki tekenin bir olup kart tekeyi dövdüğü durumlarda bunun engellenmesi gelenek gereğidir.

Yayladan Ekim ayında dönülür. Sürü, yayla ve sehil arasında kalan dağlarda 40-50 gün tutulur. Bu süre içinde çoban ev ya da döllük yüzü görmez. 40-50 gün sonra döllüklere gelinir. Kışın çobanın, ailesinin ve sürünün konakladığı yere “döllük”, “yurt yeri” ya da “kışlak” denir. Döllüklerde, sürüler taştan yapılmış ağıllara katılır; kış aylarında sürünün yağmurdan etkilenmemesi için ağılların üzeri örtülür. Bu örtüye “tavla” denir. Üstü örtülü ağıla “yatak” denir. Çoban damda kalır. Aile fertleri köydeki eve gider gelir. Bazıları ise çobanla birlikte döllükte yaşar.   

 

Doğum ve eneme

 

Keçiler, Ocak ayından Mayıs’ın ortalarına kadar doğurur. Hamsin ayı (Ocak-Şubat-Mart ayları) keçilerin en çok yavruladığı zamandır. Oğlak ya da kuzular, doğduktan bir süre sonra enenir. Tek kulak enenmişse oğlak ya da kuzu “tek enli”, iki kulak enenmişse “çift enli” olarak tabir edilir.

 

‘Yazla’dan yaylaya

 

“Mart dokuzu” çıktıktan sonra “yazla”ya çıkılır; sürünün yatağı yenilenir. Yazlada bir buçuk ay kadar kalınıp, yaylaya göçülür. Yayla mevsimi Ekim ayına kadar devam eder.

Yaylaya, çoban yeterli ise, sürü ve oğlak sürüsü ayrı gider. Çoban tek ise ya da yetersizse birlikte gider.

 

Emişme:

 

Emişme doğumdan Ağustos ayının birine kadar devam eder. Ağustos’un birinci günü emişme biter.

 

Oğlak nasıl güdülür?

 

Oğlak, gece ağılda yatar, Şafakla birlikte yayılması için otlak yerlere götürülüp güdülür. Öğleyin saat 12.00 – 13.00 arası emişmesi için obaya getirilir. Keçiler sağıldıktan sonra oğlakların anneleriyle buluşmasına izin verilir.

 

Keçilerin sevdiği bitkiler

 

Keçiler pırnal, meşe, çitlembik gibi ağaçların yaprağını çok sever. Yaprağı tuzlu olduğu için keçilerin damak tadına en çok çitlembik hitap eder. Sarı çubuk yaprağı, meşe palamudu, (yaylada) çivirdik (domuz soğanı), tekesakalı, keçilerin damak tadına hitap eden diğer bitkilerdir. Keçi “kömürgen” denilen otu yerse yoğurdu bu ot gibi kokar.

 

Doğadan insana yiyecek içecekler

 

Yaylada odun, geven, tezek, gübre, şalba, vb.yakılır. “Norgus” (nergis / kardelen), “yağlık”, “çiriş”, “salep” yaylanın; “kuzu kulağı” sehilin ticari amaçla kazılıp satılan bitkileridir. Topuklu ve boğmaklı yayla çayları içecek olarak; ebegümeci, ısırgan, yaban turpu pişirilmek için; labada salata malzemesi olarak yörüklerin aşina olduğu bitkilerdir.  

 

Peynir nasıl yapılır?

 

Sağılan süt, süzekte (bezli ve telli süzekte) süzülür. Oğlak mayası, “satı mayası” ile karıştırılıp yeterli miktarda çiğ süte atılır. Oğlak mayasına “kursak” denir. Kursak, oğlak kursağından yapılan mayadır. Peynir olması için süt-maya karışımının üstü sıkıca örtülüp, tutması için bekletilmesi gerekir. Peynir tuttuktan sonra karıştırılıp keseye atılır; suyu süzülür. Akan su ateşte kaynatılır. Lor, kaynayan bu suyun üzerine çıkar. Kesedeki peynir, taze peynirdir. Salamura olarak yenilebilir ya da deriye katılıp, tulum peyniri elde edilir. Deri tulumu bir nevi buzhane olan obruklara bırakılır. 15-20-30-70-80 metre derinlikte obruklar vardır. Dipsiz adı verilen çok derin obruklar da vardır. Deri tulumu, Ekim ayında obruklardan çıkarılıp satılır.

Taze peynir kalıp olarak kesilir, tuzlanır, yufka arasına konur. Bu peynire “çoban peyniri” denir. Süt sırası kimde olursa olsun, çoban peynirini ayırmak zorundadır.

Lorun tulum peyniri ile karıştırılmış haline “katık” denir. Şekerle tatlandırılmış lor, son derece lezzetli bir yiyecektir.

 

Yoğurt, tereyağı, çökelek, lor…

 

Ağustos’tan itibaren süt koyulaşır, bu sütten peynir olmaz. Kazanda süt pişirilir, az miktarda yoğurt ezip içine dökülür; çoma (bir tür kepçe) ile karıştırarak üstü örtülen bu karışımdan yoğurt yapılır. Sütün üstü ikindi vakti örtülür, ertesi gün kuşluk (güneşin yükseldiği sabah) vakti örtü açılır. Süt bu süre içinde “uyur” ve yoğurda dönüşür. Tuluğa dökülen yoğurt bir hafta bekletilir. Bu süre içinde tuluk yoğurdun suyunu süzer. Bir hafta süresince üretilen yoğurt tuluğa dökülmeye devam edilir. Birkaç tuluk yoğurdun birikmesinden sonra, yoğurdu yayma vakti gelmiştir. Yayma tuluğu ayrıdır. Üç ağaç çatılarak “çatma” (“üç ayaklı”) kurulur. Çatmaya bağlanan yayma tuluğuna yoğurt dökülür. Yoğurda hafif su eklenir. Yayma tuluğundaki koyu ayran “yayacak”la yayılmaya başlanır. Yardımlaşarak yayma işi devam ettirilir. Yayılan ayranın yüzeyine tereyağı çıkmaya başlar. Yüzeyde biriken yağ ayrılır. Bir tuluk ayrandan iki kilo tereyağı elde edilir.

Kalan ayran atılmaz. Sacayağı ya da çatılmış taşlar üzerine konur, odun ateşiyle kaynatılır. Kaynatılan ayranın yüzeyinde bu kez keş (çökelek) birikir. Büyük bir ayran tuluğundan 15 kilo civarında keş çıkar.

 

Deli çökelek, uslu çökelek

 

İki tür çökelek vardır: “Deli çökelek”, “uslu çökelek”. Deli çökeleğin kabarık ayranı tez taşar; üretilen çökelek de kabarıktır. Uslu çökelek tulukta uslu durur, keseye konulup asılır, suyu süzülür; indirilen çökeleğin üzerine taş konarak suyu iyice süzülür. Bu işlemden sonra keş, deriye basılıp obruğa konulur. Keş lorla karıştırıldığında lezzetli bir karışım ortaya çıkar. Bu karışımın adı da “katık”tır. Katıktan yapılan dişli çörek çok lezzetlidir. Dişli çörek lorla da yapılabilir. Lorla yapılan dişli çöreğin daha da lezzetli olduğu söylenebilir. Lorla yapılan çöreğe soğan kıyılmaz, soğan çökelekle yapılan çöreğe kıyılır.

 

Bükme, bittik, bazlama

 

Taze uslu çökelekten çok iyi bükme yapılır. Bükme sabah kahvaltıları için bulunmaz bir yiyecektir. Bükme yapmak için yufka açılır. Yufkanın üstünde açıldığı dört bacaklı sehpaya senit, hamuru yufka haline getiren yuvarlak ve düzgün değneğe oklava denir. Yufkanın çok küçük açılmış haline “bittik”, kalın ve geniş yufkaya “bazlama” denir. Bükme yapmak için uslu çökelek içine soğan ve istenirse maydanoz kıyılır. Bu karışım büyükçe bittiklerin içine konur; ikiye katlanıp uçları bastırarak yapıştırılır. Odun ateşinde ve saç üzerinde döndürülerek pişirilen bükmeye tereyağı sürülür. Yörük çocukları yağlı bittiği de severler.

(Büyükler, yaramazlık yapan çocuklara avuçlarını açıp şamar işareti yaparak “yağlı bittiği yersin” (şamarı yersin) diye onları şakacıktan uyarırlar.)

 

Koyunlar ve kuzular

 

Koyun erken kuz(u)lar. Zemheride (kışın en ağır olduğu zamanda) doğurur. Boynuzlu koyun da vardır. Küçük boynuzlu koyuna “böcü boynuzlu” denir. Ak ya da kara boynuzlu koyunlar da vardır. Keçinin olduğu gibi koyunun da farklı renkleri vardır: Ak koyun, kara koyun, mor koyun…

Çomak boynuzlu, küçük kulaklı, boynuzsuz, sakar çomak, kara çomak, sarı çomak, ala çomak, vb.  koyunlar olabilir.

Temmuz’dan önce kuzu ayrılır. Bunun nedeni koyunun sütünün bu tarihlerden itibaren az olmasıdır. Süt Temmuz’dan itibaren “yepinti” olur. Yepinti koyu ve tatlıdır; bol su içirir. Yepintinin yoğurdu çok koyu olur. Yepintiden, keçi sütünden çıkandan çok (onun bir buçuk katı kadar) tereyağı çıkar. Koyun peyniri Antalyalı yörükler için soğuk bölge yiyeceğidir; sıcak bölgelerde ağır olur. Koyundan da keçiden olduğu gibi, peynir, tereyağı, lor, çökelek elde edilir.

 

Ağız sever misiniz?

 

Keçinin ilk kuzladığı andaki sütü, süt ve maya karışımı koyu bir sıvıdır. Bu karışıma “taş ağız” denir. Taş ağız, peynir mayası görevi görür.

Ağız’ın ikinci aşaması, sütten biraz daha koyudur; adına “turna ağız” denir; turna ağız son derece lezzetli bir yiyecektir. Turna ağızın paylaşımı, çocuklar arasında kavgaya neden olabilir. Hafif tuzlanmış ağızdan yapılan süte de “yepinti” denir. Pişirilmiş yepintinin tadına doyum olmaz.

 

Kırkma dönemi

 

Keçiler senede bir (Temmuz ayında), koyunlar iki kez (Mayıs ve Ağustos aylarında) kırkılır. Mayıs’ta kırkılan yüne “yaz yünü”, Ağustos’ta kırkılan yüne “güz yünü” denir. Yaz yününden, külah yapılır, çuval ya da “ala kilim” dokunur. Kilimler yün ipliğinden dokunur. Yün ipliğinden ayrıca kazak, aba, pantolon, yün külot, heybe, çanta, ala çuval, çadır, tozluk, çorap, kolan yapılır. Güz yününden keçe olur. Keçeden kepenek yapılır; kepenek su geçirmez. Keçe aynı zamanda sergi olarak kullanılır.

Keçi kılı eğrilerek kazıl ipliği, iki kazıl ipliği birleştirilip eğrilerek kazıl yapılır.  

Kazıldan çul, çuval, çadır, ip, heybe yapılır. Kıl ve yün, adına “kirman”, “kirmane”, “eğirtmeç”, “tenker” denilen eğirme aletleriyle eğirilir.

Kuzu Temmuz’da kırkılır. Kuzu yününden çok iyi kazak örülür. Poçu ve sarık da kuzu tüyünden yapılır.

 

Köpekler, ‘boz canavar’, ‘kara canavar’…

 

Sürü en az iki köpekle güdülür. Köpek tek olursa yılgın olur; sürüyü kurt kapar. Çift olursa sürüyü iyi sahiplenir. Köpekler yal, et ve kemikle beslenir. Sahibi yoksa köpekler sürüye tanımadığı kimseleri sokmaz. Köpek sahibine yakın durur. Kurda “boz canavar” denir. Kurt, çobanların ve hayvanlarının kâbusudur. Ekin ya da meyve yiyen yaban domuzuna “kara canavar” denir. Kurt, Antalya’nın bazı yaylalarında hâlâ varlığını sürdürmekte. Yaylalarda ayı da görülür. Ayının bir bölümü koyun-keçi yer. Bazı ayılar sürüyle beraber yayılır; yaralamadığınız sürece size saldırmaz. Yaralı ayı tehlikelidir. 

 

Bölüşüm

 

Herkes kendi keçisini-koyununu sağar. Sıra kimde ise sürü içindeki diğer mal sahibinin ya da sahiplerinin sütü “ödünç” verilir. Süt aynı hacimdeki helkelerle ölçülür. Helke doldurmayan süt, “saplı” denilen kaplarla ölçülür.

 

Örü, örütmek…

 

Geceleyin sürüyü yayıltma işine “örü” denir. Keçiler, gece karanlığında, kışın çıra ışığıyla fundalıklarda, yazın otun bol olduğu yerlerde otlatılır. Örütülecek mal, gece saat 24 civarında otlamaya götürülür. Gecenin 03.00’ü civarında sürü geri getirilir. Bir yörük kızını anne babası, sürüye baksın diye evlendirmemiş. Kız kocayınca öfkeye kapılıp, geceyarısı sürüyü otlatıp gelmiş. O tarihten beri bütün sürüler yaz kış örületilirmiş. Düzenli örüye götürülmüş  (“örütülmüş”) mal, “örütülmemiş” maldan daha sağlıklı, daha verimli (besili, eti sütü bol) olur. Yaz aylarında, keçiler gece yayılır, gündüz yatar.

 

Tuzlama ve sulama

 

Koyuna ve keçiye haftada bir ya da iki kez tuz verilir. Tuz verilen taşlara “tuz taşı” denir. (Tuz, şimdilerde teknede veriliyor.) Keçiye, hamilelikten itibaren üç ay tuz verilmez. Koyun-keçi her gün sulanır. Kış aylarında hiç değilse iki günde bir sulamak gerekir.

 

Eşme, ‘emişme’…

 

Güzün kar koyunu kovalar, Mart’tan sonra koyun karı kovalar. Koyunlar kuyruğuna göre de adlandırılır: Çatal kuyruklu, çandır kuyruklu, sırım kuyruklu, vb.

Koyun sağıldıktan sonra emişmeye hemen değil bir iki saat sonra bırakılır. Keçiler sağıldıktan sonra oğlak ünlenerek çağırılır. Oğlaklar ve kuzular emişmeye başladıktan sonra bir saat kadar eşmede anneleriyle birlikte tutulur. Bu sürenin bitiminde oğlak ya da kuzu sürüden seçilerek ayrılır. Ayrı sürüler olarak yayılmaya götürülürler.

Koyun ya da keçi sürüsünün dinlendiği yere “eşme” denir. Eşme obanın yanı başında ya da çok yakınındadır. Eşmede, taş duvarla çevrilmiş ağıl vardır. Koyun ya da keçi sağılmak için ağıla katılır. Sağılan mal ağılın dışına bırakılır. Koyunlar, sağmak için ayağı tutulduğunda idrarını bırakır. Süt, idrar bittikten sonra sağılır.

 

İngiliz külotu, kara çarık, pese, katran…

 

Çoban kara pantolon, İngiliz külotu, tozluk, yün çorap ve çarık (şimdilerde ayakkabı) giyer. Çarık önceleri sığır gönünden yapılırdı. Çarığa pese sürülür, sağlamlaştırılır. Pese sürülmüş çarığa “kara çarık” denir. Pese çamdan, çamın çıra kısmından yapılır. Çıra ucu yüzeyde görünecek şekilde toprağa gömülür. Çıra, görünen ucundan tutuşturulup yakılır. Çıra yandıkça siyah bir eriyik oluşur. Bu eriyik pesedir. Pesenin içinde su vardır; pese bu suyu topraktan almıştır. Pese gönlere (deri – kösele) sürüldüğü gibi, karın ağrısını geçirmek için göbeğe de sürülür. “Göbek düşmesi”ne iyi gelir. Pesenin kardeşi katrandır. Katran aynı şekilde katran çırasından elde edilir. Koyuna ve keçiye katran sürüldüğünde keneler ölür. Katran iyi bir kene ilacıdır. Katran göbeği, öksürük ilacıdır da. Çam sorgucu da öksürüğe iyi gelir.

 

Çam sakızı, kav-çakmak…

 

Çam gövdesindeki sorguç olmamış akıntıya “emzik” denir. Emzikten sakız yapılır.

Çam sakızı oldukça lezzetlidir. 

Meşe ağaçlarında kav olur. Çakmak taşları arasına kav konur, taşlar “çakmak” denilen çelikten bir aletle çakıldığında çıkan kıvılcım kavı yakar. Çobanlar ateşi bu şekilde yakarlar.

 

Yayla göçü, sehil göçü…

 

“Yayla göçü” ve “sehil göçü” olmak üzere iki göç vardır. Göç develer, eşekler ve atlarla yapılır. Göç esnasında hayvanlara yüklenen eşyalara “pırtı” denir. Kulplu çuvallar büyük olur ve develere yüklenir. Kulpsuz çuvallar eşeklere ve atlara yüklenir. Göç esnasında eşekler ya da atlar önden, develer çoğu kez onlara bağlı olarak arkadan gider. Göç esnasında atın biri boşta bırakılır. Yörük bu ata biner, önden gider. Kadın arkadan deve çekerek kocasını takip eder. Yörük ağası bazen deveyi kendi çekip, eşini ata bindirerek dinlendirir. Göç yayladan sehile yapılıyorsa buna “sehil göçü” denir. 

 

Develer…

 

Dişi develere “kayalık” denir. Yaşlanan kayalığa “koca deve” denir. Erkek devenin iğdiş edilmişine “hadım”, iğdiş edilmemişine “lök” denir. Develer üç yaşına geldiğinde çiftleşir, 9 - 10 ay sonra yavrular. Yeni doğmuş deve yavrusuna “köşek” denir. Köşekler bir yaşını geçince “dorum” adını alır. Dorumun büyüğüne dişiyse “kayalık”, erkekse “kirinci” denir. Devenin ayağı çatal; ayak tabanı kalın ve elastikidir; çivi batmaz.

Ahmetler Yörüklerinin göçü üç günde biter. Yaylaya çıkarken beş yerde konaklayıp dinlenirler.

 

Obalar, kara çadır, toprak dam, ören…

 

Yaylada kara çadır ya da toprak damda yaşanır. Toprak dam gibi kara çadır da su geçirmez. Yaşanılan yere oba denir. Oba içinde çadır kurulması için taş ile çevrilmiş yerlere “ören” adı verilir. Yaylada su kardan elde edilir. Kar büyük kalıplar halinde kesilir. Kesilen kar, bir taşın üstüne konur; ucuna musluk görevi gören bir küçük kar parçası takılır. “Musluk”tan şırıldayan su bakraçları doldurur. Kar, yoğurtla ve pekmezle (ya da şekerle) karıştırılarak “kar aşı” / “karlama” yapılır.

 

Çocuk oyunları, çıngırak, şeytan puhusu…

 

Yörük çocuklarının oynadıkları oyunlar arasında “çift taş”, “beş taş” “dokuz taş”, “on iki taş” gibi taş oyunları; “körebe”, “ıstı taşı”, “sekme”, “alakesti”, “birdirbir”, “uzun eşek”, “çelik çomak” gibi oyunlar bulunuyor. Çıngırağa binmek en keyiflisi. Soyulmuş çam torusunun kalın ucuna yakın yerden delik açılır. Deliğin içine geçirileceği bir ucu olan mertek toprağa çakılır. Çıngırağın kalın ucuna birkaç kişi biner, ince ve uzun olan uca tek kişi biner. Çıngırağın deliğine iyi ses çıkarması için “şeytan puhusu” konur. Şeytan puhusu balona benzeyen bir çiçeğin içinde bulunan siyah toza denir. Bu toz çıngırağın yüksek sesle cayırdamasını sağlar.

 

Geyikler ve keklikler

 

Toros Dağları’nda iki çeşit geyik vardır. “Çubuk boynuzlu”, “koç boynuzlu”. Geyiklerin ayağı adeta tutkallıdır. Kayalarda dolaşırken korkmadan yürüyüp koşabilirler. Geyikler Kasım ayında “koğulur”, Mart’ta kuzlarlar. Biri dişi diğeri erkek olmak üzere daima çift doğururlar. On geyikten ancak biri tek doğurur.

Keklikler Mart’ta çiftleşir. Otuz gün içinde yavrularlar. Bir keklik 15 yavru çıkarır. Dişi keklik erkek kekliğe yuvasını göstermez. Erkek keklik, dişinin yuvasını görürse, dişi yavru yapmaz. Erkek keklik yumurtaları kırar, yavru çıksın istemez. Yavrulamadan sonra keklikler birbirlerini bulur…

 

Kavurmanın iyisi

 

Pantır Koç’tan kavurma tarifi:

İç yağı kıyılıp tencerede kavrulur. İçyağının kıkırdağa dönüşen kısımları ayıklanıp atılır. Sıvılaşan yağ ayrılıp bir kenara konur. Kavurmalık et tencereye konur. Kısık ateşte pişirilen et suyunu salınca ayrılan yağ ete dökülür. Et suyunu iyice çektiğinde yağ altın rengine dönüşür, durulaşır. Kavurmanın yumuşak ve lezzetli olmasının sırrı bu anla ilgili. Kavurma yakılırsa sert olur, lezzeti iyi olmaz. Yağın altın rengine dönüşüp durulaştığı anı iyi gözlemek ve gerekli miktarda tuz atıp karıştırdıktan sonra tencerenin altını söndürmek gerekir. Kavurma demlenmek için bir süre bekletildikten sonra servis edilir.

En iyi kavurma oğlak ya da kuzu etinden olur. 

...

Gönüllerimizde yaşayan diğerlerini de gör. >

28 Aralık 2020 Pazartesi

Ahmetlerde Sanata Gönül Verenler

Büyük Atatürk "Sanatsız kalan milletlerin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." der.  Yine o, "Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz. ... Fakat sanatçı olamazsınız." der. 

Yaşamıımızda bu denli önemli yeri olan sanat nedir, hiç düşündünüz mü? Sanatçı kime denir? Yazın, müzik ve görsel alanlarda özgün eserleri olan insanlarımıza sanatçı diyoruz. Peki, sanat nedir? Hoşuma giden bir tanım şöyle:

Yalnız elleri ile çalışan insan işçidir. Hem ellerini hem de kafasını kullanan insan ustadır. Elleri, kafası ve kalbiyle birlikte çalışan insan ise sanatkârdır. 

Az nüfusuna rağmen çok sayıda sanatla uğraşan insanı olan bir köydür Ahmetler. Ahmetlerliler olarak, köyümüzü iyi yanlarıyla tanıtan bu arkadaşlarımızla gurur duyuyor, çalışmalarında başarılar dileriz.

Bu yazı dizimizde Ahmetlerli olup da müzik, yazı, fotoğraf gibi güzel sanat dallarıyla ilgilenen değerlerimizi tanıtmak istiyoruz. Söz gelimi,

Fotoğraf sanatı ile ilgilenen arkadaşlarımız: Hasan Öz, Mehmet Kocaakça, Mustafa Koç.

Müzik ile ilgilenenler: Dilek Koç, İbrahim Koç, Selçuk Öz, Ali Demir.

Yazın (debiyat) ile ilgili olanlar: Abdurrahman Güzel, Mustafa Koç (öğretmen), Ali Yücelalp, Ali Koç, Hasan Varol, Mustafa Koç (Karaosman oğlu), Mehmet Kocaakça, Mehmet Aslan, Huriye Hearn, Mehmet Güngör, Yusuf Varol, Hüseyin Koç, İbrahim Aslan...

Ahmetlerli olup da yazı yazan bu insanlarımızın çoğu, yazı yazmaya ahmetler.net web sitesi açılınca başladılar ve şimdi de ahmetler.com web sitesinde devam ediyorlar. Bu konuda web sitesini yöneten Mustafa Koç'un yazı yazanlara yardımcı olması ve onları yazmaya teşvik etmesinin etkisi büyük. Bu konuda daha açıklayıcı olacak bir yazıyı buraya eklemek uygun olur.

Ahmetlerin Yazarları >

(Göç yolda düzelir. Eklemeler, düzeltmeler yapılacaktır. Düşünce ve önerileriniz olursa değerlendiririz.)

...

Fotoğraf sanatı ile ilgilenenler: Hasan Öz, Mehmet Kocaakça, Mustafa Koç. 

...

Hasan Öz

 DOĞA FOTOĞRAFÇISI

(NATURE PHOTOGRAPHER)

Facebook - Hasan Öz >
....Fotoğraf yarışması ödülü >...


...
...

Mehmet Kocaakça Doğa fotoğrafçısı, yazar


Mehmet Kocaakça Yazıları >

Facebook bağlantısı

...


Müzik ile ilgilenenler:

Dilek Koç 


Dilek Koç Videoları

...

İbrahim Koç


İbrahim Koç'un Söylediği Türkülerden Bazıları 

Sözleri ve ezgisini kendinin yaptığı ağabeyine ait ağıtın benim için özel bir yeri var.


...
2021 yılı 28 Temmuzda Manavgat yöresinde çıkan ve köyümüzü de tehdit eden Türkiyenin en büyük yangınından sonra duygularını şöyle dile getirir.
ATEŞLE SAVAŞIN ÖYKÜSÜ
Söz-Müzik: İbrahim KOÇ
Ağaçtan ormana atladı ateş
Yangınlarla savaş büyük bir telaş
Kadınlar erkekler birlikte kardeş
Savaştık ateşle yangın yerinde
Ormanlar yanmıştır yaram derinde
Yandı canlar külü kaldı geride
Türkiye yanmıştır derdim derinde
Yaş ağaç kesilmez demişti babam
Ormanda yandı canlar bitti yaban
Keçilere yoldaş bir (bu) garip çoban
Savaştık ateşle yangın yerinde
Ahmetler yanmıştır yaram derinde
Yandı canlar külü kaldı geride
Manavgat yanmıştır derdim derinde
Türkiye bin yıldır ana yurdumuz
Depremden yangından çoktur acımız
Yaramız sarmaya yeter gücümüz
Savaştık ateşle yangın yerinde
Manavgat yanmıştır yaram derinde
Yandı evler enkaz kaldı geride
Türkiye yanmıştır derdim derinde
İbrahim’im sensiz sızlıyor içim
Yandı mı ormanlar zorlaşır geçim
Elbet birkaç yıla yapılır seçim
Savaştık ateşle yangın yerinde
Manavgat yanmıştır yaram derinde
Yandı canlar külü kaldı geride
Türkiye yanmıştır derdim derinde
...

Selçuk Öz


Selçuk Öz'ün Söylediği Türkülerden Bazıları

Selçuk Öz'ün söylediği Türküler

İnstagram bağlantıları

...

Ali Demir


Video izle >

...

Yazın (edebiyat) alanında çalışmaları olmuş, eserler vermiş Ahmetlerliler:

Abdurrahman Güzel

Prof. Dr. Abdurrahman güzel Ahmetler ilkokulunu bitirdikten sonra okumak için köyden ilk ayrılan Ahmetlerlidir. Çok sayıda makale ve kitaba imza atmış olan yazarımızı tanımak, eserlerini görmek için onun sayfasına bir göz atalım.

Prof. Dr. Abdurrahman Güzel >

...

Mustafa Koç

Doğa fotoğrafçısı, yazar



Mustafa Koç özgeçmişi >

Mustafa Koç yazıları >

Torosların Türkçesi



...

Hasan Varol

Hasan Varol hakkında >

Hasan Varol'un şiir dili >

Hasan Varol eserleri >

...

Adile Varol

Yakamoz Zamanı - Şiirler - Adile Varol

Yakamoz Zamanı - Gurbet



Ali Koç


Ali Koç yazıları

...

Mehmet Aslan


Mehmet Aslan yazıları

...

Huriye Hearn


Huriye Hearn yazıları

....


Mustafa Koç



Gazeteci M. Koç yazıları >

Antalya Körfez Gazetesi >

Yörük Yaşamı

...


Mehmet Güngör



Mehmet Güngör yazıları

...

İbrahim Aslan


İbrahim Aslan yazıları


Devamı var.